Yine de... bana tokat atmak zorunda değildi!
- Even so ... she didn't have to slap me!
Şarap çok pahalıydı, buna rağmen onu satın almak istedi.
- The wine was very expensive, but even so he wanted to buy it.
Çocuğun ifadesi hayal kırıklığını gösterdi, ama öyle olsa bile o umut ışığı ile yüzümüze baktı.
- The boy's expression showed his disappointment, but even so he looked up at our faces with a glimmer of hope.
Öyle olsa bile, Dünya hareket ediyor!
- Even so, the Earth moves!
... Even more so now, especially with the second record. ...
... available in the air around us today and even more so with ...