etrafını

listen to the pronunciation of etrafını
Türkisch - Englisch
fence

A fence runs around the house. - Evin etrafını bir çit kuşatır.

My father put a fence around the garden. - Babam bahçenin etrafını bir çitle çevirdi.

The art or practice of fencing

I bruised my shin th' other day with playing at sword and dagger with a master of fence.

a barrier that serves to enclose an area
To defend or guard
Decorative structure built to provide your horse something to chew on
A horizontal line separating one or more footnotes from the body text of a page
A middleman for transactions of stolen goods. Category: Occupations
The martial activity of fencing
a guide for ripping lumber on a table saw
That which fends off attack or danger; a defense; a protection; a cover; security; shield
with the smallsword, using the point only
a series of wells aligned in a row
To fend off danger from; to give security to; to protect; to guard
surround with a wall in order to fortify
The place whence such a middleman operates
An accessory structure intended for use as a barrier to property ingress or egress, a screen from an objectionable vista, noise and/or for decorative use
The hearing threshold level above which a material impairment of hearing is considered to have occurred
n 1 A sequence of one or more distinguished ({out-of-band}) characters (or other data items), used to delimit a piece of data intended to be treated as a unit (the computer-science literature calls this a `sentinel') The NUL (ASCII 0000000) character that terminates strings in C is a fence Hex FF is also (though slightly less frequently) used this way See {zigamorph} 2 [among users of optimizing compilers] Any technique, usually exploiting knowledge about the compiler, that blocks certain optimizations Used when explicit mechanisms are not available or are overkill Typically a hack: "I call a dummy procedure there to force a flush of the optimizer's register-coloring info" can be expressed by the shorter "That's a fence procedure"
enclose with a fence; "we fenced in our yard"
receive stolen goods
etrafını sarmak
surround
etrafını dolaşmak
to round
etrafını saran
surrounding
etrafını sarmak
round
etrafını çizmek
circle
etrafını çevirmek, bulunduğu yerden ayırmak
To turn around, to separate from the location
etrafını almak
to surround
etrafını dolaşan kimse
circumnavigator
etrafını dolaşarak geçmek
round
etrafını dolaşma
(gemi) circumnavigation
etrafını dolaşmak
(gemi) circumnavigate
etrafını dolaşmak
circle
etrafını dolaşmak
round
etrafını dolaşmak
walk around
etrafını dolaşmak
circumambulate
etrafını sarmak
to surround, to beset; to beleaguer
etrafını sarmak
environ
etrafını sarmak
twine around
etrafını sarmak
twine about
etrafını sarmak
beleaguer
etrafını sarmak
ring in
etrafını sarmak
ring
etrafını çevirmek
surround
etrafını çevirmek
hedge round
etrafını çevirmek
inclose
etrafını çevirmek
encircle
etrafını çevirmek
enclave
etrafını çevirmek
begird
etrafını çevirmek
encompass
etrafını çevirmek
enclose
etrafını çevirmek
hedge
etrafını çevirmek
hedge in
etrafını çevirmek
to circle, to encircle, to surround
etrafını çizme
circumscription
etrafını çizmek
circumscribe
etraf
{i} environment
etraf
entourage
etraf
vicinity
etraf
enviroment
etraf
(Tıp) extremity
etraf
environ
etraf
quarter
etrafını kuşatmak
circle
etraf
purlieus
etraf
{i} environs
etrafını kuşatmak
ring
etraf
{i} ambit
etrafını kuşatmak
surround
etraf
neigbourhood
etraf
circle

We formed a circle around the teacher. - Öğretmenin etrafında bir daire oluşturduk.

The moon circles the earth. - Ay, Dünya'nın etrafında döner.

etraf
surroundings
etraf
associates, friends
etraf
vicinage
etraf
surroundings, environment; sides
etraf
sides; surroundings, area around or near
etraf
adjacencies
etraf
surround

We've got the house surrounded. - Evin etrafını çevirttik.

I saw them surrounding him. - Onların onun etrafını çevirdiğini gördüm.

gemiyle etrafını dolaşmak
(Askeri) circumnavigate
gemiyle etrafını dolaşmak
(Askeri) circumnavigation
Türkisch - Türkisch

Definition von etrafını im Türkisch Türkisch wörterbuch

ETRAF
(Osmanlı Dönemi) (Taraf. C.) Taraflar, yanlar, canibler, yönler, uçlar, kıyılar
etraf
Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu kimseler, yakınlar, muhit
etraf
Çevre
etraf
Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu kimseler, yakınlar, muhit: "Ama derdini etrafına anlatamıyordu işte."- S. Ayverdi
etraf
Yanlar, taraflar: "Her vakit oturdukları büyücek masanın etrafına yerleştiler."- P. Safa. Çevre: "Meçhul kadın korka korka etrafına bakındı."- A. Gündüz
etraf
Yanlar, taraflar
etrafını
Favoriten