I told you you had to pay attention to your legs and feet.
- Size söyledim, bacaklarınıza ve ayaklarınıza dikkat etmek zorundaydınız.
He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
- Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
Tom's last name isn't easy to pronounce.
- Tom'un soyadını telaffuz etmek kolay değildir.
Tom's last name is hard to pronounce.
- Tom'un soyadını telaffuz etmek zor.
I assume Tom is here to help.
- Sanırım Tom yardım etmek için burada.
The U.S. exports billions of dollars' worth of passenger airplanes.
- Amerika Birleşik Devletleri milyarlarca dolar değerinde yolcu uçakları ihraç etmektedir.
It is worthwhile visiting the museum.
- Müzeyi ziyaret etmek faydalıdır.
It cost a lot of money to repair the car.
- Arabayı tamir etmek çok paraya maloldu.
It will cost about 2000 yen to repair it.
- Onu tamir etmek yaklaşık 2000 yene mal olacak.
Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
- Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
I had to make up for the loss.
- Kaybı telafi etmek zorundaydım.
I never get sick of dancing.
- Ben asla dans etmekten usanmam.
I had to resign because I just didn't get along with the new boss.
- İstifa etmek zorundaydım çünkü yeni patronla anlaşamadım.
If you really have grounds for acting the way you did, then please tell me.
- Yaptığınız şekilde hareket etmek için gerçekten sebebiniz varsa, o halde lütfen bana söyleyin.
If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
- Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
I don't want to take on any more work.
- Daha fazla iş kabul etmek istemiyorum.
Tom has to take this call.
- Tom bu aramayı kabul etmek zorunda.
The other colonies began sending troops to help.
- Diğer koloniler yardım etmek için asker göndermeye başladı.
You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
- Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
Taking a watch apart is easier than putting it together.
- Bir saati parçalara ayırmak onu monte etmekten daha kolaydır.
We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
The phrase is meant to insult people.
- İfade insanlara hakaret etmek anlamına gelir.
I didn't want to insult you.
- Sana hakaret etmek istemedim.
It took Tom every ounce of courage he had to admit to Mary that he had once been part of a terrorist group.
- Bir zamanlar terörist bir gruba katıldığını Mary'ye itiraf etmek zorunda kalması Tom'u cesaretlendirdi.
Tom didn't want to admit that he didn't know.
- Tom bilmediğini itiraf etmek istemiyordu.
You're welcome to accompany us.
- Bize eşlik etmek için buyurun.
On New Year's Day many Japanese go to the shrine to worship.
- Yeni Yıl Günü birçok Japon ibadet etmek için türbeye giderler.
It might be better to address her as Doctor.
- Ona doktor olarak hitap etmek daha iyi olabilir.
I didn't want to annoy you.
- Seni rahatsız etmek istemedim.
Tom is doing that just to annoy Mary.
- Tom bunu sadece Mary'yi rahatsız etmek için yapıyor.
To err is human, but to persist in error is diabolical.
- Hata yapmak insana mahsustur ama hatada ısrar etmek şeytanidir.
They are easy to distinguish from each other.
- Onları birbirinden ayırt etmek kolaydır.
You must educate your tongue to distinguish good coffee from bad.
- İyi kahveyi kötü kahveden ayırt etmek için dilini eğitmelisin.
Swearing relieves the pain.
- Küfür etmek ağrıyı hafifletir.
She knows five languages, but when she wants to swear, she does so in her maternal language.
- Beş yabancı dil biliyor ama küfür etmek istediği zaman kendi ana dilinde konuşuyor.
This word is difficult to pronounce.
- Bu sözcüğü telaffuz etmek zordur.
Tom's last name isn't easy to pronounce.
- Tom'un soyadını telaffuz etmek kolay değildir.
There is no denying that English is the most widely spoken language in the world.
- Dünyada İngilizce'nin en yaygın şekilde konuşulan dil olduğunu inkar etmek yok.
There is no denying the fact that smoking is harmful.
- Sigara içmenin zararlı olduğu gerçeğini inkar etmek yok.
I have to examine you.
- Seni muayene etmek zorundayım.
Sami wanted to rape Layla.
- Sami, Leyla'ya tecavüz etmek istedi.
They want to rape our women.
- Kadınlarımıza tecavüz etmek istiyorlar.
I can't help it if girls want to flirt with me.
- Kızlar benimle flört etmek isterse elimde değil.
We have to operate urgently.
- Derhal ameliyat etmek zorundayız.
We have to operate urgently.
- Acilen ameliyat etmek zorundayız.
I don't mean to object to your proposal.
- Amacım önerine itiraz etmek değil.
The settlers are the most peaceful people in the world. They cross thousands of miles to occupy a land that doesn't belong to them and they never kill anyone if they're not a savage native.
- Göçmenler dünyadaki en huzurlu insanlardır. Onlara ait olmayan bir toprağı işgal etmek için binlerce mil geçerler ve eğer vahşi yerli değillerse kimseyi öldürmezler.
This machine is easy to handle.
- Bu makineyi idare etmek kolaydır.
Tom is hard to handle.
- Tom'u idare etmek zor.
Russia, the European Union and the U.S. are accusing each other of interference in Ukraine's domestic affairs.
- Rusya, Avrupa Birliği ve ABD; birbirlerini Ukrayna'nın iç işlerine müdahale etmekle suçluyorlar.
I don't want to interfere.
- Müdahale etmek istemiyorum.
It is cruel to mock a blind man.
- Kör bir insanla alay etmek acımasızcadır.
I don't want to spoil the ending for you.
- Senin için sonunu berbat etmek istemiyorum.
Spoiling an ending is a heinous crime against humanity.
- Sonu berbat etmek, insanlığa karşı iğrenç bir suçtur.
In this world, it's difficult to go on behaving like a human being.
- Bu dünyada insan gibi davranmaya devam etmek zordur.
You're right. I have to go on living.
- Haklısın. Yaşamaya devam etmek zorundayım.
Tom doesn't have to pay attention to what Mary says.
- Tom Mary'nin söylediklerine dikkat etmek zorunda değil.
We must pay attention to the traffic light.
- Trafik ışıklarına dikkat etmek zorundayız.
Praying for Tom is all you can do.
- Bütün yapabileceğiniz Tom için dua etmek.
She went down on her knees to pray.
- Dua etmek için dizlerinin üstüne çöktü.
Right now, all I want to do is get something to eat.
- Şu anda, tüm istediğim yiyecek bir şey elde etmek.
To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
- Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
What did I do to deserve this?
- Bunu hak etmek için ne yaptım?
It's difficult to imagine life without television or the Internet.
- Televizyon ya da internet olmayan hayatı hayal etmek zor.
It's almost impossible to imagine.
- Onu hayal etmek neredeyse imkansız.
My brother wanted to join the army but because of a heart condition he was judged unfit to serve.
- Kardeşim orduya katılmak istedi ama bir kalp rahatsızlığı nedeniyle hizmet etmek için uygun olmadığına karar verildi.
I will be very glad to be able to serve you.
- Size hizmet etmekten çok memnun olacağım.
Ah! I forgot again! I was supposed to go to the library to return a book today!
- Ah! Tekrar unuttum! Bugün bir kitabı iade etmek için kütüphaneye gitmem gerekiyordu.
I'd like to return this.
- Bunu iade etmek istiyorum.
He is very bad at inventing excuses.
- Bahaneler icat etmekte çok kötüdür.
If God did not exist, we'd have to invent him.
- Tanrı olmasa onu icat etmek zorunda kalırız.
I'd rather die than betray my friends!
- Arkadaşlarıma ihanet etmektense ölmeyi tercih ederim!
To translate is to betray.
- Çevirmek ihanet etmektir.
You are not allowed to violate the rules.
- Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.
He did his best to persuade her.
- Onu ikna etmek için elinden geleni yaptı.
It was hard to persuade him to cancel the trip.
- Bu geziyi iptal etmesi için onu ikna etmek zordur.
Use the video to declare your love!
- Aşkını ilan etmek için video kullan!
In Belgium, Flemish people want to declare their independence someday.
- Belçika'da Flaman halkı bir gün bağımsızlığını ilan etmek istiyor.
Is there anything you want to add to what I just said?
- Az önce söylediklerime ilave etmek istediğin bir şey var mı?
What we want to do next is add some salt.
- Daha sonra yapmak istediğimiz şey biraz tuz ilave etmek.
Tom may have to cancel the party.
- Tom partiyi iptal etmek zorunda kalabilir.
We don't want to cancel.
- İptal etmek istemiyoruz.
He was forced to resign as prime minister.
- Başbakan olarak istifa etmek zorunda kaldı.
I don't want to resign my job at present.
- Şu andaki işimden istifa etmek istemiyorum.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
He imports clothes from Turkey.
- O Türkiye'den giysiler ithal etmektedir.
Tom has to approve this.
- Tom bunu kabul etmek zorunda.
Fighting isn't my style.
- Kavga etmek benim tarzım değildir.
Tom doesn't like fighting.
- Tom kavga etmekten hoşlanmaz.
I just wanted to check my email.
- Sadece e postamı kontrol etmek istedim.
Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
Schedules are difficult to coordinate.
- Programları koordine etmek zordur.
It is better to risk saving a guilty man than to condemn an innocent one.
- Masum birini mahkum etmektense suçlu bir adamı kurtarmayı göze almak daha iyidir.
My immediate boss is tough to please.
- Şimdiki patronumu memnun etmek zordur.
Some doctors say something to please their patients.
- Bazı doktorlar hastalarını memnun etmek için bir şeyler söylerler.
Tom can't help wondering why Mary changed her mind.
- Tom, Mary'nin fikrini niçin değiştirdiğini merak etmekten kendini alamıyor.
To be surprised, to wonder, is to begin to understand.
- Şaşırmak, merak etmek, anlamaya başlamaktır.
To hate, to love, to think, to feel, to see; all this is nothing but to perceive.
- Görmek, hissetmek, düşünmek, sevmek, nefret etmek; bütün bunlar algılamaktan başka bir şey değildir.
I don't want to hate you.
- Senden nefret etmek istemiyorum.
I never wanted to compete with you.
- Seninle asla rekabet etmek istemedim.
I want to compete again.
- Tekrar rekabet etmek istiyorum.
I don't want to offend her.
- Onu rencide etmek istemiyorum.
I no longer want to offend anyone.
- Kimseyi rencide etmek istemiyorum artık.
Tom is the type of person who always demands that something be done rather than request that it be done.
- Tom bir şeyin yapılmasını rica etmek yerine bir şeyin yapılmasını her zaman talep eden türden bir insan.
I would like to request a short recess.
- Ben kısa bir ara rica etmek istiyorum.
It's not hard to guess what's going to happen.
- Ne olacağını tahmin etmek zor değil.
Tom's password was easy to guess.
- Tom'un şifresini tahmin etmek kolaydı.
It is not so difficult to appreciate good music.
- İyi müziği takdir etmek hiç de zor değildir.
To appreciate her beauty, you have only to look at her.
- Onun güzelliğini takdir etmek için sadece ona bakmak zorundasın.
She tried hard to imitate Mariah Carey but failed.
- O Mariah Carey'yi taklit etmek için sıkı çalıştı ama başarısız oldu.
I think it's very difficult for an Englishman to imitate a real American accent.
- Sanırım bir İngiliz için gerçek bir Amerikan aksanını taklit etmek zordur.
It'll cost about 2,000 yen to fix it.
- Onu tamir etmek yaklaşık 2,000 yene mal olacaktır.
The plumber used many tools to fix our sink.
- Tesisatçı bizim lavaboyu tamir etmek için birçok alet kullandı.
Some feelings are difficult to describe.
- Bazı duyguları tarif etmek zordur.
I found out a very interesting site I'd like to recommend.
- Tavsiye etmek istediğim çok ilginç bir site buldum.
We want to congratulate them on their good work.
- Biz iyi işleri için onları tebrik etmek istiyoruz.
I would just like to congratulate Tom for his work.
- Ben sadece onun çalışmaları için Tom'u tebrik etmek istiyorum.
Doctors did everything they could to cure him.
- Doktorlar onu tedavi etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptı.
At present it is medically impossible to cure this disease.
- Şu anda bu hastalığı tedavi etmek tıbben mümkün değildir.
Tom threatened to leave Mary.
- Tom Mary'yi tehdit etmekle terk etti.
The labor unions had been threatening the government with a general strike.
- İşçi sendikaları hükümeti genel grevle tehdit etmekteydi.
Please don't hesitate to contact me if you have any other questions.
- Başka sorunlarınız olursa benimle temas etmekten çekinmeyin.
It's too late to contact Tom now.
- Artık Tom'la temas etmek için çok geç.
The only reason for the existence of a novel is that it does attempt to represent life.
- Bir romanın varlığının tek nedeni hayatı temsil etmek için girişimde bulunmasıdır.
His compositions represent the last echo of Renaissance music.
- Onun besteleri rönesans müziğinin son yankısını temsil etmektedir.
I had to console her on the telephone.
- Ben onu telefonda teselli etmek zorunda kaldım.
When Luisa broke into tears, only her best friend approached to console her.
- Luisa gözyaşlarına boğulduğunda, yalnızca onun en iyi arkadaşı onu teselli etmek için yaklaştı.
My work was to deliver pizza by motorcycle.
- İşim motosikletle pizza teslim etmekti.
I have to deliver this package to Tom Jackson.
- Bu paketi Tom Jackson'a teslim etmek zorundayım.
I'm calling to confirm your appointment.
- Randevunu teyit etmek için arıyorum.
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
Do you like to travel by yourself?
- Tek başına yolculuk etmekten hoşlanır mısın?
I want to travel with you.
- Seninle yolculuk etmek istiyorum.
He availed himself of the 'off-and-on' holidays to visit his native country.
- Doğduğu ülkeyi ziyaret etmek için ara sıra tatillerden faydalandı.
I want to visit the ruins of Machu Picchu.
- Ben, Machu Picchu harabelerini ziyaret etmek isterim.
Tom and Mary just wanted to dance with each other all evening.
- Tom ve Mary akşam boyunca sadece birbirleri ile dans etmek istediler.
Would you like to dance with me?
- Benimle dans etmek ister misin?
One way to lower the number of errors in the Tatoeba Corpus would be to encourage people to only translate into their native languages.
- Tatoeba Korpus'taki hataların sayısını azaltmanın bir yolu, insanları sadece kendi anadillerine çeviriler yapmaya teşvik etmek olabilir.
You might want to encourage Tom to do his own homework early.
- Tom'u kendi ev ödevini erkenden yapması için teşvik etmek isteyebilirsin.
That customer came back to complain again.
- O müşteri şikâyet etmek için tekrar geri geldi.
Tom did nothing but complain.
- Tom şikâyet etmekten başka bir şey yapmadı.
The students have to analyze an excerpt from the book.
- Öğrenciler kitaptan bir alıntıyı analiz etmek zorundalar.
We have to analyze that.
- Onu analiz etmek zorundayız.
The doctor says I need to quit worrying so much.
- Doktor bu kadar çok endişe etmekten vazgeçmem gerektiğini söylüyor.
If Tom had a lot of money, he wouldn't have to worry about this.
- Tom'un çok parası olsa bunun hakkında endişe etmek zorunda kalmaz.
Would it be ethical to sacrifice one person to save many?
- Birçok kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda etmek etik olur muydu?
Do you wanna sacrifice something?
- Bir şey feda etmek ister misin?
He is acting on his own behalf.
- O kendi adına hareket etmektedir.
We'll have to act fast.
- Hızlı hareket etmek zorunda kalacağız.
Tom said he didn't want to waste time arguing.
- Tom tartışarak zaman israf etmek istemediğini söyledi.
I hate to waste my time.
- Zamanımı israf etmekten nefret ederim.
I can't do anything but obey him.
- Ona itaat etmekten başka bir şey yapamıyorum.
We have to obey orders.
- Emirlere itaat etmek zorundayız.
I have to make a note of that.
- Onu not etmek zorundayım.
Tell your son to quit harassing my daughter.
- Oğluna kızımı taciz etmekten vazgeçmesini söyle.
Your honor, I would like to discharge counsel.
- Sayın yargıç, danışmanı tahliye etmek istiyorum.
I would like to exchange money.
- Para takas etmek istiyorum.
I like to translate your sentences.
- Cümlelerinizi tercüme etmekten hoşlanıyorum.
How much time does she need to translate this book?
- Bu kitabı tercüme etmek için ne kadar süreye ihtiyacı var?
I would like to thank you in advance for any help that you are able to give her.
- Ona yapabileceğin herhangi bir yardım için şimdiden size teşekkür etmek istiyorum.
Tom wanted to thank Mary in person.
- Tom Mary'ye şahsen teşekkür etmek istedi.
There is not much I can do to help, I am afraid.
- Korkarım ki yardım etmek için yapabileceğim çok şey yok.
Child as he was, he worked hard to help his mother.
- O,çocukken,annesine yardım etmek için sıkı çalıştı.
Tom recruited immigrant workers to rebuild his mansion.
- Tom konağını yeniden inşa etmek için göçmen işçileri işe aldı.
Our task is to rebuild the wall.
- Bizim görevimiz duvarı yeniden inşa etmektir.
Sami liked to shock people.
- Sami insanları şok etmekten keyif alırdı.
Tom reached down to assist Mary to her feet.
- Tom Mary'nin ayaklarına yardım etmek için elini aşağıya doğru uzattı.
Tom is here to assist us.
- Tom bize yardım etmek için burada.
We came here to build a new town.
- Yeni bir kasaba inşa etmek için buraya geldik.
They formed a project to build a new school building.
- Onlar yeni bir okul binası inşa etmek için bir proje oluşturdu.
All we can do is hope.
- Bütün yapabileceğimiz ümit etmektir.
All we can do now is hope that Tom does what he's promised to do.
- Artık bütün yapabileceğimiz Tom'un yapmaya söz verdiği şeyi yapmasını ümit etmektir.
I'd like to invite you to the party.
- Sizi partiye davet etmek istiyorum.
I want to invite you to a party.
- Sizi bir partiye davet etmek istiyorum.
The scientist insisted on proceeding with the research.
- Bilimci araştırmaya devam etmekte ısrar etti.
How would you like to proceed?
- Nasıl devam etmek istersin?
We have to be careful with expenses.
- Giderlerimize dikkat etmek zorundayız.
If you want to lose weight, you'll have to be careful about what you eat.
- Eğer zayıflamak istiyorsan ne yediğine dikkat etmek zorundasın.
It was easy to obtain.
- Onu elde etmek kolaydı.
We have to move very quickly.
- Çok hızlı şekilde hareket etmek zorundayız.
Look, Tom, we have to move.
- Bak, Tom, hareket etmek zorundayız.
Some claim that full-body scanners violate the Fourth Amendment.
- Bazıları tam vücut tarayıcılarının dördüncü yasa değişikliğini ihlal ettiğini iddia etmektedir.
I would like to express our thanks on behalf of my colleagues.
- İş arkadaşlarım adına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
I'd like to express my gratitude.
- Minnettarlığımı ifade etmek istiyorum.
We should give Tom a chance to confess.
- Tom'a itiraf etmek için bir şans vermeliyiz.
Tom felt he had no other choice than to confess to police.
- Tom polise itiraf etmekten başka bir seçeneği olmadığını hissetti.
I don't mean to object to your proposal.
- Amacım önerine itiraz etmek değil.
Hand washing is one way to control bacteria.
- El yıkama, bakterileri kontrol etmek için bir yoldur.
It's sometimes difficult to control our feelings.
- Duygularımızı kontrol etmek bazen zordur.
There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.
I went with them so that I could guide them around Nagasaki.
- Ben Nagasaki çevresinde onlara rehberlik etmek için onlarla birlikte gittim.
Something I et?.