Tom seemed unimpressed.
- Tom etkilenmemiş görünüyordu.
Tom seems unimpressed.
- Tom etkilenmemiş görünüyor.
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
- Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
I was deeply impressed by the scenery.
- Manzaradan derinden etkilendim.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.
That type of temple influenced all of the Middle East, mainly Egypt.
- O tür tapınak bütün Orta Doğuyu, özellikle Mısır'ı etkiledi.