He could not take effective measures.
- O etkin önlemler alamadı.
His speech was an effective apology for the Government's policies.
- Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
He has a great influence on his country.
- Ülkesinin üstünde büyük etkisi var.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.
That day left a deep impression on me.
- O gün bende derin bir etki bıraktı.
I was young and impressionable at that time.
- O zamanlar genç ve kolay etkilenendim.
Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle.
- Tom Batılı yaşam tarzı ile ilgili çevresel etkileri anlamıyor.
They have no impact on the environment.
- Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.
The invasion of other countries is a shameful action.
- Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.
Poverty is not an accident. Like slavery and apartheid, it is man-made and can be removed by the actions of human beings.
- Yoksulluk tesadüf değildir. Kölelik ve apartheid gibi insan ürünüdür ve insan etkinlikleriyle ortadan kaldırılabilir.
Most living creatures in the sea are affected by pollution.
- Denizde yaşayan canlıların çoğu, kirlilikten etkilenir.
The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
Persuasion is often more effectual than force.
- İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.
Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
- Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
- İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
What's your favorite summer activity?
- Favori yaz etkinliğin nedir?
I don't think you understand the repercussions your actions have caused.
- Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.
No one correctly predicted the repercussions of these policies.
- Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.
Tom sounds impressed.
- Tom etkilenmiş görünüyor.
The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare.
- Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.
Stress balls are very effective.
- Stres topları çok etkilidir.
Tom's stressful job is having a detrimental effect on his health.
- Tom'un stresli işi sağlığı üzerinde zararlı bir etkiye sahiptir.
The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered.
- New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.
Exporting is a commercial activity which transcends borders.
- İhracaat sınırları aşan ticari bir etkinliktir.
What's your favorite summer activity?
- Favori yaz etkinliğin nedir?
We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
- Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students.
- Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.
Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
- Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
Nancy has a hold on her husband.
- Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.
Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain.
- Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.