Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

etkileşen

listen to the pronunciation of etkileşen
Türkisch - Englisch
synergistic
Of or pertaining to synergy or synergism; co-operative, working together, interacting, mutually stimulating
Coöperating; synergetic
used especially of drugs or muscles that work together so the total effect is greater than the sum of the two (or more) of or relating to the theological doctrine of synergism
of or relating to the theological doctrine of synergism
used especially of drugs or muscles that work together so the total effect is greater than the sum of the two (or more)
working together; used especially of groups, as subsidiaries of a corporation, cooperating for an enhanced effect; "a synergistic effect"
the action of two or more substances to produce an effect that neither alone could accomplish
To combine in such a way that the total effect is more effective than the individual parts
pertaining to interactions where the combined effect is greater than the individual effects
of or pertaining to synergy or synergism
/ complementary
adj: Sure, it's a real word, it just sounds so hokey! Example: "We offer synergistic, multi-disciplinary consulting services that are proven to achieve strategic mission objectives " I mean really??? Can you hear yourself?
Describes advertising functions, or advertising efforts, by more than one company that work together for greater benefit
the simultanious action of two or more substances whose combined effect is greater than the sum of each working alone
Acting together A synergistic agent can act with other agents to produce an effect greater than that of the sum of each one acting alone top
Of or pertaining to synergism
{s} of or pertaining to synergy, producing synergy
etki
effect

The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character. - Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.

He could not take effective measures. - O etkin önlemler alamadı.

etki
influence

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

He has a great influence on his country. - Ülkesinin üstünde büyük etkisi var.

etki
impression

Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity. - Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.

That day left a deep impression on me. - O gün bende derin bir etki bıraktı.

etki
impact

They have no impact on the environment. - Onların çevre üzerinde herhangi bir etkisi yok.

The Belo Monte dam in Brazil is a controversial project because of its impact on the environment and native people. - Brezilya'daki Belo Monte barajı çevre ve yerli halk üzerindeki etkisinden dolayı tartışmalı bir projedir.

etki
{i} action

The invasion of other countries is a shameful action. - Başka ülkelerin işgali utanç verici bir etkinliktir.

I don't think you understand the repercussions your actions have caused. - Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.

etki
affect

His speech deeply affected the audience. - Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.

Worry affected his health. - Endişe onun sağlığını etkiledi.

etki
force

Persuasion is often more effectual than force. - İkna genellikle zorlamaktan daha etkilidir.

etki
{i} bearing
etki
{i} purchase
etki
{i} effectiveness

Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness. - Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.

etki
act on
etki
incidence
etki
(Kimya) act upon
etki
(Gıda) stimulant
etki
impulse
etki
(İnşaat) bias
etki
(İnşaat) exposure
etki
(Ticaret) personal power
etki
act

What's your favorite summer activity? - Favori yaz etkinliğin nedir?

What activity do you spend most of your time doing? - Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?

etki
repercussion

No one correctly predicted the repercussions of these policies. - Hiç kimse bu politikaların etkilerini doğru bir şekilde öngöremedi.

I don't think you understand the repercussions your actions have caused. - Hareketlerinin neden olduğu etkileri anladığını sanmıyorum.

etki
penetration
etki
{i} virtue
etki
sound

Tom sounds impressed. - Tom etkilenmiş görünüyor.

etki
pull

The bus driver was not impressed when Tom pulled out a $50 note to pay his fare. - Otobüs şoförü, Tom'un bilet ücreti için elli dolar uzatmasından etkilenmedi.

etki
punch
etki
power
etki
stress

Stress balls are very effective. - Stres topları çok etkilidir.

Stress can have an enormous negative impact on your health. - Stresin sağlığınız üzerinde çok büyük olumsuz etkisi olabilir.

etki
mark

The stock market crash of October 1987 in New York is still vividly remembered. - New York'ta Ekim 1987 borsa krizi hâlâ etkili bir şekilde hatırlanmaktadır.

etki
ring
etki
{i} reflection
etki
domain of
etki
activity

What activity do you spend most of your time doing? - Zamanının çoğunu hangi etkinliği yaparak geçirirsin?

What's your favorite winter activity? - Favori kış etkinliğin nedir?

etki
efficacy
etki
effect, action; impact; impression; influence, clout
etki
jolt
etki
forcefulness
etki
drag
etki
drift
etki
interest

Mrs. Tanaka, the new teacher, is offering Japanese as an extra curricular activity twice a week to interested students. - Bayan Tanaka, yeni öğretmen, Japoncayı haftada iki kez ilgili öğrencilerine müfredat dışı etkinlik olarak öneriyor.

We want to make learning effective, interesting, and fascinating. - Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.

etki
point
etki
clout
etki
imprint
etki
leaven
etki
reflexion
etki
impress

I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend. - Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

etki
efficiency
etki
(Hukuk) effect, force, impact
etki
effect, influence
etki
potency
etki
hold

Nancy has a hold on her husband. - Nancy'nin kocası üzerinde bir etkisi var.

etki
{i} sway
etki
leavening
etki
{i} weight

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

etki
{i} stamp
Türkisch - Türkisch

Definition von etkileşen im Türkisch Türkisch wörterbuch

etki
Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir
etki
Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim: "Sustu, istediği etkiyi tam olarak yapmak için olmalıydı bu."- T. Buğra
Etki
(Hukuk) TESİR
Etki
dahiye
Etki
yardım
etki
Büyü, tılsım
etki
Bir etken veya bir sebebin sonucu
etki
Bir kimse üzerinde bırakılan izlenim
etki
Bir kimse veya nesnenin başka bir kişi veya şey üzerindeki gücü, tesir: "Bu etki, genç kuşak konservatuvar mezunlarında yerini daha doğal bir Türkçeye bırakıyor."- H. Taner
etki
(Osmanlı Dönemi) tesir
etkileşen
Favoriten