eskisi

listen to the pronunciation of eskisi
Türkisch - Englisch
old
Former, previous

But over my old life, a new life had formed.

Having existed or lived for the specified time

My great-grandfather lived to be a hundred and one years old.

People who are old; old beings
Of a living being, having lived for most of the expected years

a wrinkled old man.

{a} ancient, long practiced, long ago
A roasted coffee that has been left for too long changes aroma and acquires a specific and disagreeable flavor Similar to oldish but with stronger hay-like flavor
old in experience; "an old offender"; "the older soldiers"
Formerly existing; ancient; not modern; preceding; original; as, an old law; an old custom; an old promise
viejo / vieja
When people refer to the good old days, they are referring to a time in the past when they think that life was better than it is now. He remembers the good old days when everyone in his village knew him and you could leave your door open at night
An old friend, enemy, or rival is someone who has been your friend, enemy, or rival for a long time. I called my old friend John Horner The French and English are old rivals
of a very early stage in development; "Old English is also called Anglo Saxon"; "Old High German is High German from the middle of the 9th to the end of the 11th century"
of an earlier time; "his old classmates
Of an object, concept, etc., having existed for a relatively long period of time
(1) (Geology) Having become slower in flow and less vigorous in action Used of a river (2) (Geography/Topography) Having become simpler in form and of lower relief; well advanced toward reduction by running water to the lowest level possible Used of topographic features or a landform
past times (especially in the phrase `in days of old')
Something that is old is no longer in good condition because of its age or because it has been used a lot. He took a bunch of keys from the pocket of his old corduroy trousers. an old toothbrush. new
Long practiced; hence, skilled; experienced; cunning; as, an old offender; old in vice
You use old to refer to something that is no longer used, that no longer exists, or that has been replaced by something else. The old road had disappeared under grass and heather Although the old secret police have been abolished, the military police still exist
eski
old

Soccer is an old game. - Futbol eski bir oyundur.

Replace the old tires with new ones. - Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.

eskisi gibi
the way it used to be
eskisi gibi
like former
eskisi gibi olmamak
fall off
eskisi gibi
the way it used to be, as before, as in the past
eskisi gibi
just the same
eskisi gibi the way it used
to be
eskisi gibi yapmak
re establish
eskisi kadar
as much as before
eskisi kadar işe yaramaz
it has seen better days
eskisi gibi
same

Tom made the same mistake as before. - Tom eskisi gibi aynı hatayı yaptı.

Tom isn't the same man he used to be. - Tom eskisi gibi aynı adam değil.

eski
former

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

Lincoln greeted his former political rival. - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.

eski
ex
eski
{s} archaic
eski
past

This is the same old problem we've had the past three years. - Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.

My grandmother used to use her sewing machine a lot in the past. - Büyükannem eskiden dikiş makinesini çok kullanırdı.

eski
vintage

I bought it at the vintage clothing store. - Onu eski giysi dükkanından aldım.

Is this a vintage car? - Bu eski model bir araba mı?

eski
{s} ancient

Although many European researchers have studied ancient Persian literature in the nineteenth century, the new world is not paying attention to our contemporary literature. - Birçok Avrupalı ​​araştırmacılar on dokuzuncu yüzyılda eski Fars edebiyatı eğitimi almasına rağmen, yeni dünya çağdaş edebiyatımıza dikkat etmiyor.

Contemporary Persian poems haven’t been known in west world as well as ancient ones. - Eski olanlarının yanı sıra çağdaş Farsça şiirler batı dünyasında bilinmemektedir.

eski
{i} restoration

Laser rays are used in the restoration of ancient works. - Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.

eskisi gibi
{s} unchanged
eski
ci-devant
eski
outmoded
eski
passee
eski
disuse
eski
decrepit
eski
anterior
eski
old-timer
eski
(Gıda) aged

If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky. - Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.

eski
fusty
eski
paleo-
eski
ex-

Tom is Mary's ex-husband. - Tom Mary'nin eski kocasıdır.

Tom has three ex-wives. - Tom'un üç eski karısı var.

eski
(Dilbilim) given

Maybe I shouldn't have given Tom my old bicycle. - Belki Tom'a eski bisikletimi vermemeliydim.

Tom's old car has finally given up the ghost. - Tom'un eski arabası sonunda bozuldu.

eski
shabby

Tom's clothes were shabby. - Tom'un giysileri eskimişti.

In the end, we ended up eating at that shabby restaurant. - Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.

eski
(Bilgisayar) out-of-date
eski
by gone
eski
older

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

Which book is older, this one or that one? - Hangi kitap daha eskidir, bu mu yoksa şu mu?

eski
back

The old church on the hill dates back to the twelfth century. - Tepenin üstündeki eski kilise on ikinci yüzyıla kadar uzanmaktadır.

Hearing this song after so long really brings back the old times. - Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.

eski
of yore

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.

Whom the gods love die young, was said of yore. - Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.

eski
old-fashioned

The lady persisted in wearing such an old-fashioned shirt. - Bayan böyle eski moda bir gömlek giymekte ısrar etti.

Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas. - Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.

eski
worn-out

Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture? - Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?

eski
chronic
eski
dated
eski
(Askeri) predecessor
eski
cut-and-dried
eski
corny
eski
ex-service
eski
(Bilgisayar) from

He still writes novels from time to time, but not as often as he used to. - O hâlâ zaman zaman romanlar yazar fakat eskisi kadar sık değil.

I got these old coins from her. - Bu eski madeni paraları ondan aldım.

eski
outdated

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

eski
preconceived
eski
passe

The former president of South Africa has passed away. - Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.

eski
superannuated
eski
obsolete

Your computer is obsolete. You need to buy a new one. - Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.

This is an obsolete usage. - Bu eski bir kullanımdır.

eski
used

Soccer is more popular in Japan than it used to be. - Futbol Japonya'da eskisinden daha popüler.

Is eating fish as healthy now as it used to be? - Balık yemek eskiden olduğu kadar şimdi sağlıklıklı mıdır?

eski
erstwhile
eski
shot
eski
bygone

I'm willing to let bygones be bygones. - Eski defterleri kapatmaya hazırım.

eski
unto
eski
abrade
eski
disused
eski
late

I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be. - Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.

This former child actor later became a drug addict. - Bu eski çocuk oyuncu daha sonra bir uyuşturucu bağımlısı oldu.

eski
antiquated

I prefer antiquated models. - Eski modelleri tercih ederim.

eski
the old
eski
an old
eski
old, ancient
eski
vet
eski
earlier

We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs. - Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.

Tom now has to get up much earlier than he used to. - Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.

eski
old-time
eski
prior

Tom has no prior criminal record. - Tom'un eski suç kaydı yok.

eski
old timer
eski
of long standing
eski
onetime
eski
old, bygone; ancient; former, veteran, ex, late, onetime, previous; obsolete, obsolescent; archaic, dated; old-fashioned, antiquated, out of date, outmoded, dated, corny; worn-out, shabby; secondhand, used; back
eski
former, ex-; veteran
eski
veteran
eski
immemorial

Students have complained about homework assignments since time immemorial. - Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.

eski
trite
eski
sometime

In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to. - Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.

Sometimes Tom came to meet his old friends. - Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.

eski
previous

He didn't give us his previous employment record. - O bize eski iş kaydını vermedi.

eski
past events, what went before
eski
old, worn-out; secondhand
eski
quondam
eski
cut and dried
eski
olden

But where are the snows of olden days? - Ama eski günlerin karları nerede?

eski
out of date

This old book is quite out of date. - Bu eski kitap oldukça demode.

eski
of old

There are a lot of old cities in Italy. Rome and Venice, for example. - İtalya'da birçok eski kent vardır. Örneğin Roma ve Venedik.

He went to Rome, where he saw a lot of old buildings. - O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.

eski
ancient; early
eski
{s} early

Modern cars differ from the early ones in many ways. - Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.

Many early cars used a tiller instead of a steering wheel. - Birçok eski araba direksiyon yerine yeke kullanırdı.

eski
elder

An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby. - Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.

eski
rede
eski
ripsnorter
eski
art

There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci. - Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.

Do you know an artist who can restore this old picture for me? - Bu eski resmi benim için onarabilecek bir ressam biliyor musun?

eski
auld
eski
hast
eski
whilom
eski
morrow
eski
cathay
eski
caution
eski
shouldst
eski
erst
eski
let

I got a letter from an old friend yesterday. - Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.

Let's eat in the park like we used to. - Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.

eski
spissitude
eski
mistress
eski
hoar
eski
{s} secondhand
eski
daguerreotype
eski
saturnine
eski
shalt
eski
gyve
eski
eth
eski
cidevant
eski
old time
eski
hartshorn
eski
hooch
eski
ancients
eski
{s} crusted
Türkisch - Türkisch

Definition von eskisi im Türkisch Türkisch wörterbuch

Eski
(Osmanlı Dönemi) BASTÂN
Eski
ezeli
Eski
(Osmanlı Dönemi) ÂTIK
eski
Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş (şey)
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan: "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim
eski
Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
eski
Geçerli olmayan: "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir."- R. N. Güntekin
eski
Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, tecrübesi olan
eski
Önceki, sabık
eski
Geçmiş çağlardaki: "Kendimi eski zamanların eski bir gecesinde gayet geç bir saatte sokakta dolaşıyorum sanıyordum."- R. N. Güntekin
eski
Geçerli olmayan
eski
Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
eski
Geçmiş çağlardaki
eski
Neden böyle uzaksınız benden?"- N. Ataç. Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey: "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum."- H. Z. Uşaklıgil. Önceki, sabık: "Anlatışına bakılırsa, eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş."- H. Taner
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığını bildirir
eski
Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılır
eskisi
Favoriten