The anciently written inscriptions in the pyramids can still be read.
There was nothing but an old chair in the room.
- Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
Replace the old tires with new ones.
- Eski tekerlekleri yenisiyle değiştir.
Lincoln greeted his former political rival.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
I shook hands with the former student.
- Eski öğrenciyle tokalaştım.
This is the same old problem we've had the past three years.
- Bu, son üç yıldır yaşadığımız eski soruna benzerdir.
My grandmother used to use her sewing machine a lot in the past.
- Büyükannem eskiden dikiş makinesini çok kullanırdı.
I bought it at the vintage clothing store.
- Onu eski giysi dükkanından aldım.
Is this a vintage car?
- Bu eski model bir araba mı?
Tom is studying the ancient civilizations of the Mediterranean.
- Tom Akdenizin eski medeniyetlerinin öğrenimini görüyor.
Contemporary Persian poems haven’t been known in west world as well as ancient ones.
- Eski olanlarının yanı sıra çağdaş Farsça şiirler batı dünyasında bilinmemektedir.
Laser rays are used in the restoration of ancient works.
- Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılmaktadır.
If it's not from Scotland and it hasn't been aged at least twelve years, then it isn't whisky.
- Eğer İskoçya'dan gelmiyorsa ve en az on iki yıl eskitilmediyse o zaman o, viski değildir.
Tom is Mary's ex-boyfriend.
- Tom Mary'nin eski erkek arkadaşı.
Tom introduced himself as Mary's ex-husband.
- Tom kendini Mary'nin eski-kocası olarak tanıttı.
Maybe I shouldn't have given Tom my old bicycle.
- Belki Tom'a eski bisikletimi vermemeliydim.
Tom should've given Mary his old guitar.
- Tom, Mary'ye eski gitarını vermeliydi.
He is mixed up with something shabby.
- Eski püskü bazı şeylerle karıştırdı.
In the end, we ended up eating at that shabby restaurant.
- Sonunda, biz, o eski püskü lokantada yemek yemeyi sona erdirdik.
Tatoeba: We've got sentences older than you.
- Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.
Older carpets are more valuable than newer carpets.
- Eski halılar yeni halılardan daha değerlidir.
The old church on the hill dates back to the twelfth century.
- Tepenin üstündeki eski kilise on ikinci yüzyıla kadar uzanmaktadır.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
Whom the gods love die young, was said of yore.
- Tanrıların sevdiği insan genç ölür, demiş eskiler.
Whom the gods love die young, was said of yore.
- Tanrıların sevdikleri genç ölür, denirmiş eskiden.
Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas.
- Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.
I'm a bit old-fashioned.
- Ben biraz eski kafalıyım.
Now that we've bought new furniture for the room, why not throw away this old, worn-out furniture?
- Madem ki oda için yeni mobilya aldık,neden bu eski, yıpranmış mobilyayı atmıyoruz?
Tom Skeleton, the ancient stage doorkeeper, sat in his battered armchair, listening as the actors came up the stone stairs from their dressing rooms.
- Tarihi sahne kapıcısı, Tom Skeleton, eskimiş koltuğunda oturdu, aktörlerin soyunma odalarından taş merdivenlerden yukarı gelirken dinledi.
I got these old coins from her.
- Bu eski madeni paraları ondan aldım.
We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs.
- Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.
The former president of South Africa has passed away.
- Güney Afrika'nın eski devlet başkanı vefat etti.
Your computer is obsolete. You need to buy a new one.
- Bilgisayarınız eskimiş. Yeni bir tane almalısınız.
This is an obsolete usage.
- Bu eski bir kullanımdır.
She is no longer what she used to be.
- O artık eskisi gibi değil.
France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.
- Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.
I'm willing to let bygones be bygones.
- Eski defterleri kapatmaya hazırım.
I have a hard time seeing the logic of this latest decision of his. He just isn't as sharp as he used to be.
- Onun bu son kararının mantığını anlamada sıkıntı çekiyorum. O eskisi kadar zeki değil.
Sooner or later, we'll have to buy a new TV since the TV we have now is a very old model.
- Er ya da geç, şu an sahip olduğumuz TV çok eski bir model olduğu için yeni bir televizyon almak zorunda kalacağız.
I prefer antiquated models.
- Eski modelleri tercih ederim.
Tom now has to get up much earlier than he used to.
- Tom şimdi eskisinden çok daha erken kalkmak zorunda.
We’ve all heard of outdated laws that remain on the books from earlier times, many of which are good for a few laughs.
- Hepimiz eski zamanlardan kitaplarda kalan eski yasaları duyduk, bunların çoğu birkaç kahkaha için iyidir.
Tom has no prior criminal record.
- Tom'un eski suç kaydı yok.
Students have complained about homework assignments since time immemorial.
- Öğrenciler çok eski zamanlardan beri ev ödevleri hakkında yakınıyorlar.
Sometimes Tom came to meet his old friends.
- Bazen Tom eski dostlarıyla görüşmeye geliyordu.
In Japan, we still sometimes see someone use an abacus, but not as often as we used to.
- Japonya'da hala bazen birinin abaküs kullandığını görüyoruz, ancak eskisi kadar sık değil.
He didn't give us his previous employment record.
- O bize eski iş kaydını vermedi.
But where are the snows of olden days?
- Ama eski günlerin karları nerede?
This old book is quite out of date.
- Bu eski kitap oldukça demode.
He went to Rome, where he saw a lot of old buildings.
- O, Roma'ya gitti, orada bir sürü eski binalar gördü.
Because I am a student of old language.
- Çünkü ben eski bir dil öğrencisiyim.
Tom didn't need to get up as early as he did.
- Tom'un eskisi kadar erken kalkmasına gerek yoktu.
I used to be a night owl, but now I'm an early riser.
- Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.
An old man entered the old church with his elder son, his younger daughter and her little baby.
- Yaşlı bir adam, büyük oğlu, küçük kızı ve küçük bebeği ile eski kiliseye girdi.
There remain approximately 900 art sketches by Leonardo da Vinci.
- Leonardo da Vinci tarafından yapılmış yaklaşık 900 eskiz kalmıştır.
Kabuki is an old Japanese art.
- Kabuki eski bir Japon sanatıdır.
Let's eat in the park like we used to.
- Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.
She cherished his old love letters.
- Eski aşk mektuplarını şevkatle gösterdi.