Let us hope that this is the last postponement.
- Bu erteleme, umarız sonuncusu olur.
Would a postponement help?
- Bir erteleme yararlı olur mu?
Tom and Mary agreed to postpone the party for a week.
- Tom ve Mary bir hafta süreyle partiyi erteleme kararı aldı.
We had to postpone the gathering because of rain.
- Biz yağmur nedeniyle toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.
Don't delay finishing the business.
- İşi bitirmeyi erteleme.
It's going to be stormy. We had better not delay.
- Fırtınalı olacak. Ertelemesek iyi olur.
The suspense is killing me.
- Erteleme beni öldürüyor.
Procrastination: It's serious business.
- Erteleme: Bu ciddi bir iş.
The procrastination train has no brakes.
- Erteleme trenin frenleri yok.
She'll have to delay her education because she lost her job.
- O, işini kaybettiği için eğitimini ertelemek zorunda kalacak.
We had to put off the game due to rain.
- Yağmur yüzünden oyunu ertelemek zorunda kaldık.
We had to put off the meeting.
- Toplantıyı ertelemek zorunda kaldık.
We'll have to postpone the game.
- Oyunu ertelemek zorunda kalacağız.
I had to postpone my appointment.
- Ben randevumu ertelemek zorunda kaldım.
An adjournment is a suspension of proceedings to another time or place. To adjourn means to suspend until a later stated time or place.
I hit the snooze button and went back to sleep.
- Erteleme düğmesine bastım ve tekrar yatmaya gittim.
Mary hit the snooze button.
- Meryem alarm erteleme düğmesine hiddetle bastı.
I don't know why the meeting was postponed.
- Toplantının neden ertelendiğini bilmiyorum.
We should probably postpone the competition.
- Biz muhtemelen yarışmayı ertelemeliyiz.
I tend to procrastinate.
- Ben ertelemek eğilimindeyim.
The court is adjourned until 3:00 p.m. on March 1st.
- Mahkeme, 1 Mart günü öğleden sonra saat 3'e kadar ertelendi.
The meeting was adjourned until the following week.
- Toplantı gelecek haftaya kadar ertelendi.
We postponed our picnic pending a change in the weather.
- Havada beklenen değişikliklikten pikniğimizi erteledik.
I postponed doing my housework for a few hours.
- Ben, birkaç saatliğine ev işimi yapmayı erteledim.