Definition von erken im Türkisch Englisch wörterbuch
- {s} early
Bill got up so early that he caught the first train.
- Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
I didn't want to get up early.
- Erken kalkmak istemedim.
- ahead of time
I always arrive a little ahead of time.
- Her zaman biraz erken gelirim.
- in time
If you get up early, you can be in time for school.
- Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
If you had left home a little earlier you would have been in time.
- Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
- before time
- early strength
- prematurely
My wife gave birth prematurely to a 1500-gram baby girl.
- Karım erken 1500 gramlık bir bebek kız doğurdu.
- premature
Mary's baby was three weeks premature.
- Mary'nin bebeği üç hafta erken doğdu.
A pointless life is a premature death.
- Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.
- beforetime
- matutinal
- soon
The sooner you do it, the better it is.
- Ne kadar erken yaparsan, o kadar iyi.
Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner.
- Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- betimes
- in good time
- ahead of the game
- pre-
- earlier
In those days, I went to bed earlier.
- O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.
Why didn't you say so earlier?
- Niçin çok daha erken söylemedin?
- timely
- late
Tom works from early in the morning until late at night every day.
- Tom her gün sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar çalışıyor.
Get up early, or you'll be late.
- Erken kalk, yoksa geç kalacaksın.
- erken bunama
- schizophrenia
- erken al
- (Bilgisayar) early receive
- erken alma
- (Bilgisayar) early receive
- erken ateşleme
- ignition
- erken ateşleme
- (Havacılık) backfire
- erken başlangıç
- (Pisikoloji, Ruhbilim) early onset
- erken benimseyenler
- (Ticaret) early adopters
- erken bitiş tarihi
- (İnşaat) early finish date
- erken boşalma
- (Argo) duffy
- erken bunama
- early dementia
- erken büyümüş
- precocious
- erken dayanım
- (İnşaat) early strength
- erken doğmuş
- (Tıp) precocious
- erken doğmuş
- (Tıp) untimely
- erken doğum
- preterm birth
- erken doğum
- preemie
- erken dönem
- early period
- erken eğitim
- (Eğitim) early education
- erken gelmek
- come early
- erken gelmek
- early
- erken gelmek
- be early
- erken gün batımı
- (Bilgisayar) early sunset
- erken haber verme
- (Askeri) early warning
- erken ihbar
- (Askeri) early warning
- erken ikaz
- (Askeri) early warning
- erken kalkan yol alır
- early bird catches the worm
- erken kalkan yol alır
- the early bird gets the worm
- erken kalkmak
- get up early
- erken karar
- (Eğitim) early decision
- erken kariyer
- early career
- erken menopoz
- (Tıp) early menopause
- erken müdahale
- early intervention
- erken olma
- earliness
- erken rezervasyon
- early reservation
- erken seçim
- early election
- erken tanı
- (Tıp) early detection
- erken tanı
- early diagnosis
- erken teslim
- early delivery
- erken teşhis
- (Tıp) early diagnosis
- erken uyarı
- distant signal
- erken veya geç
- sooner or later
- erken veya geç demez
- early and late
- erken vuru
- (Tıp) premature
- erken vuru
- (Tıp) extrasystole
- erken yatmak
- go to bed early
- erken yaşlanma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) progeria
- erken yaşlanma
- (Tıp) photoaging
- erken zaman
- (Askeri) early time
- erken çocukluk
- early childhood
- erken çıkış
- release
- erken ödeme
- (Ticaret) early payment
- Erken yatmak erken kalkmak insanı sağlıklı zengin ve akıllı yapar
- (Atasözü) Early to bed and early to rise makes a man healthy, wealthy and wise
- erken boşalma
- Premature ejaculation
- erken boşalmak
- to premature ejaculation
- erken olarak
- early as
- erken olgunlaşan veya yetişen (meyve, sebze)
- early maturing or growing (fruit, vegetables)
- erken aktar
- (Bilgisayar) early transmit
- erken ateşleme
- preignition
- erken ateşleme
- advanced ignition
- erken ateşleme kapağı
- (Askeri) backfire trap
- erken ateşleme yapma
- (motor) back fire
- erken ateşleme yapmak
- (motor) back fire
- erken başlama günü
- early start time
- erken başlama tarihi
- (İnşaat) early start date
- erken başlatma
- (Askeri) preinitiation
- erken bitirme günü
- earl finish time
- erken blok
- (Spor) early block
- erken davranmak
- react early
- erken davranmak
- be quick on the draw
- erken davranmak
- act early
- erken davranmak
- (deyim) beat to the draw
- erken davranmak
- (deyim) beat to the punch
- erken davranıp önlemek
- forestall
- erken doğmak
- slip
- erken doğmak
- slink
- erken doğmuş
- abortive
- erken doğum
- premature birth
- erken doğum yapmak
- cast
- erken doğurmak
- slink
- erken dublaj
- (Spor) early coverage
- erken döl
- (Denizbilim) precocious breeding
- erken düşük
- early abortion
- erken enflasyon
- (Ticaret) premature inflation
- erken evlilik
- early marriage
- erken gelen oturur
- first come first served
- erken gelen penaltı
- (Spor) early penalty
- erken gelişme
- precociousness
- erken gelişme
- forwardness
- erken gelişme
- precocity
- erken gelişmiş
- precocial
- erken gelişmiş
- precocious
- erken gelişmiş
- forward
- erken gelişmiş
- (Botanik, Bitkibilim) rathe
- erken gelişmiş
- (Botanik, Bitkibilim) rathe-ripe
- erken gelişmişlik
- precocity
- erken gelişmişlik
- precociousness
- erken gelmek
- to come early, to be early
- erken harekat kabiliyeti; acil durum harekatları merkezi
- (Askeri) early operational capability; emergency operations center
- erken ikaz tesisleri
- (Askeri) early warning installations
- erken inşaat
- (İnşaat) preconstruction
- erken iptal
- early termination
- erken itfa
- (Ticaret) early retirement
- erken kabul
- (Eğitim) early admission
- erken kalkan
- early riser
I'm not an early riser.
- Ben erken kalkan biri değilim.
My father is an early riser.
- Babam erken kalkan biridir.
- erken kalkan kimse
- early riser
- erken kalkmak
- rise early
- erken kalkmak
- rise with the lark
- erken kalkmak
- to get up early
- erken kalkmak
- wake up early
- erken katılaşma
- (İnşaat) undercuring
- erken katılaşma
- false set
- erken katılaşma
- premature stiffening
- erken kesme
- early cut-off
- erken kullanılma
- prolepsis
- erken kısa
- (Spor) first-tempo attack
- erken malullük
- premature disability
- erken malullük
- early unfitness for work
- erken meşru müdafaa
- (Askeri) anticipatory self defence
- erken olgunlaşan
- (Pisikoloji, Ruhbilim) precocial
- erken olgunlaşma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) precocity
- erken oluşma
- prematurity
- erken oluşma
- prematureness
- erken otlatma
- (Tarım) early grazing
- erken priz
- (İnşaat) early stiffening
- erken puberte
- precocious puberty
- erken puberte
- (Tıp) pubertas praecox
- erken püskürtme
- (Otomotiv) early injection
- erken saatler
- the wee hours
- erken simge gönderme
- (Bilgisayar) early token release
- erken solma eğilimi
- (Botanik, Bitkibilim) fugacity
- erken son bulma
- early termination
- erken sonlanma
- early termination
- erken tahliye
- (Kanun) premature release
- erken tahmin
- (Çevre) imminent prediction
- erken tanıma
- (Hukuk) premature recognition, precipitate recognition
- erken tarih atmak
- predate
- erken tarihe almak
- predate
- erken tarihe almak
- antedate
- erken tutuşma
- early ignition
- erken uyarı birimi
- (Politika, Siyaset) early warning unit
- erken uyarı radarı
- early-warning radar
- erken uyarı/yer-kontrollü önleme
- (Askeri) early warning/ground-controlled intercept
- erken uyarı; elektronik harp
- (Askeri) early warning; electronic warfare
- erken uçan yarasa
- noctule
- erken yarma
- (Spor) early split
- erken yatmak
- to go to bed early
- erken yatmak
- keep early hours
- erken yaşam evresi
- (Denizbilim) early life phase
- erken yaşta evlilik
- early marriage
- erken yetişme
- precociousness
- erken yetişme
- precocity
- erken çoğunluk
- (Ticaret) early majority
- erken çözüm
- early solution
- erken çıkmak
- jump the gun
- erken ödeme maliyeti
- (Ticaret) break cost
- erken ödeme masrafı
- (Ticaret) break cost
- erken ölmek
- die prematurely
- erken ölmek
- die early
- erken öğle yemeği
- early lunch
- erken şişme
- (Gıda) early blowing
- en erken
- weest
- eve erken dönmek
- keep early hours
- mümkün olduğu kadar erken
- as early as possible
- sabah erken
- (Bilgisayar) early morning
- Erken seçim
- snap election
- Erken seçim
- immediate election
- Horozu çok olan köyde sabah erken olur
- (Atasözü) Many cocks spail the broth
- mümkün olduğunca erken
- as early as possible
- oldukça erken
- very early
- NATO Hava İndirme Erken Uyarı Ve Kontrol Programı Yönetim Teşkilatı
- (Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Airborne Early Warning and Control Program Management Agency
- Planlama ve Erken Uyarı Birimi
- (Hukuk) Planning and Early Warning Unit
- balistik füze erken ihbar sistemi
- (Askeri) ballistic missile early warning system
- bir gün erken ayrılmak istiyorum
- I want to leave one day earlier
- daha erken
- earlier
Sorry I haven't replied to your letter earlier.
- Üzgünüm, mektubuna daha erken cevap vermedim.
Had you come a little earlier, you could have met her.
- Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.
- en erken
- earliest
The earliest I can come is around 3.
- En erken saat 3 gibi gelebilirim.
She gets up the earliest in my family.
- Ailemde en erken o kalkar.
- en erken teslim tarihi
- (Askeri) earliest delivery date
- harekat alanına fırlatma ve taarruz erken uyarısı
- (Askeri) attack and launch early reporting to theater
- havaalanına ne kadar erken gelmeliyim
- How early must I be at the airport
- havadan erken ihbar ve kontrol
- (Askeri) airborne early warning and control
- havadan erken ihbar; hava seferi birliği
- (Askeri) airborne early warning; air expeditionary wing
- havadan erken uyarı
- airborne early warning
- işten erken gelmek
- keep early hours
- müşterek erken uyarı
- (Askeri) shared early warning
- ne kadar erken o kadar iyi
- the sooner the better
- pek erken
- all too soon
- tahmin edilen en erken fırlatılış tarihi
- (Askeri) earliest anticipated launch time
- tavuk gibi erken yatmak
- to go to bed with the chickens, go to bed very early
- uydu erken uyarı sistemi
- (Askeri) satellite early warning system
- çok erken
- It's early
- çok erken veya çok geç
- all hours