Soruyu bütünü ile inceleyin.
- Examine the question in its entirety.
Onlar bütün günü sahilde geçirdiler.
- They spent the entire day on the beach.
Yeni vergi girişinin tüm ekonomiyi etkilemesi bekleniyor.
- The introduction of the new tax is expected to affect the entire economy.
Tüm günü plajda geçirdik.
- We spent the entire day on the beach.
Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
O, tamamen cesaretsiz değil.
- He is not entirely without courage.
Tom gece yarısında uyandı ve bir paket cipsin hepsini yedi.
- Tom woke up in the middle of the night and ate an entire bag of chips.
Zorbalık ciddi bir problemdir fakat onu saf dışı bırakmaya çalışmanın tamamen gerçekçi bir teklif olmadığını anlamak zorundayız.
- Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.
- Thomas and Marie are entirely renovating their home.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Cumartesi öğleden sonrayı tamamen çok fazla TV izleyerek geçirdim.
- I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
We had the entire building to ourselves for the evening.
It is entirely up to you.
- It's entirely up to you.
This is not entirely Tom's fault.
- This isn't entirely Tom's fault.
Tom has lived here his whole life.
- Tom has lived here his entire life.
Tom and Mary have been doing that their whole life.
- Tom and Mary have been doing that their entire life.
The car was a good ten miles away.
... to make it easier for the entire world's population to ...
... a half years. You have been truly phenomenal, and the entire ecosystem is now being rewarded. ...