Öğrenciler sorular sormaya başladığında sınıfa henüz girmiştim.
- I had scarcely entered the class before the students started asking questions.
Tam sınıfa girmiştim ki, öğrenciler bana sorular sormaya başladılar.
- As soon as I entered the class, the students began asking me questions.
Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
- One hundred and fifty people entered the marathon race.
Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi.
- My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.
Yabancı bir ülkeye girmek için bir pasaporta ihtiyacın var.
- You need a passport to enter a foreign country.
Okula girmek için sıkı çalıştım.
- I studied hard to enter the school.
Ev numaranı, mahalleni, posta kodunu ve sokağını ayrı ayrı yazmak zorundasın.
- You have to enter your house number, suburb, post code and street seperately.
Onun odaya girişini gördüm.
- We saw her enter the room.
Tom bizim girişimizi duymuş olmalı.
- Tom must've heard us enter.
İngiliz, Belçikalı ve Hollandalı bir meyhaneye girer ve tezgahta otururlar. Barmen söyler, Bir dakika bekleyin, bu bir şaka mı ne?
- An Englishman, a Belgian and a Dutchman enter a pub and sit down at the counter. Says the barkeeper, Wait a minute, is this a joke or what?
Bu bilet iki kişinin girmesine olanak tanır.
- This ticket allows two people to enter.
... has three components. It's basically a deal that was entered into by all the signatories ...