Leaders are trying to do away with impediments to economic growth.
- Liderler, ekonomik büyümenin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
We must work hard to break down social barriers.
- Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
As a citizen of the world, I know ways of overcoming cultural barriers.
- Dünya vatandaşı olarak, kültürel engellerin üstesinden gelmenin yollarını biliyorum.
He refused to quit despite many obstacles.
- Birçok engele rağmen vazgeçmeyi reddetti.
The pioneers have overcome a series of obstacles.
- Öncüler bir dizi engelin üstesinden geldiler.
Don't let me keep you from your work.
- Seni işinden engellememe izin verme.
Don't let this interfere with your studies.
- Bunun çalışmalarınıza engel olmasına izin vermeyin.
I don't consider my myopia as an impediment.
- Miyopluğumu bir engel olarak görmüyorum.
Leaders are trying to do away with impediments to economic growth.
- Liderler, ekonomik büyümenin önündeki engelleri ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.
The biggest hurdle for pupils writing the exam was question fourteen.
- Sınava giren öğrencilerin en büyük engeli on dördüncü sorundu.
One of the greatest hurdles facing middle school students learning English is relative pronouns.
- Ortaokul öğrencilerinin İngilizce öğrenirken karşılaştıkları en büyük engellerden biri de bağ zamirleridir.
As a citizen of the world, I know ways of overcoming cultural barriers.
- Dünya vatandaşı olarak, kültürel engellerin üstesinden gelmenin yollarını biliyorum.
High tariffs have become a barrier to international trade.
- Yüksek tarifeler uluslararası ticaret için bir engel haline gelmiştir.
Handicapped people can't stand being pitied.
- Engelli insanlar acınmaya katlanamaz.
Poor sight is a handicap to an athlete.
- Zayıf görme bir atlet için bir engeldir.
Iran balks at release of American woman.
- İran, Amerikalı kadının serbest bırakılmasını engelliyor.
Noises interfered with my studying.
- Gürültü çalışmamı engelledi.
She put her hands over her ears to shut out the noise.
- O, gürültünün girmesini engellemek için ellerini onun kulağının üzerine koydu.
You're obstructing justice.
- Adaleti engelliyorsun.
The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls.
- Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.
He was accused of obstruction of justice.
- O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.
Facebook is blocked in China.
- Facebook, Çin'de engellidir.
Traffic was blocked by a landslide.
- Trafik bir heyelan tarafından engellendi.
I came here to stop Tom from doing something stupid.
- Buraya Tom'un aptalca bir şey yapmasını engellemeye geldim.
We couldn't stop him from hitting her.
- Onun ona vurmasını engelleyemedik.
As a citizen of the world, I know ways of overcoming cultural barriers.
- Dünya vatandaşı olarak, kültürel engellerin üstesinden gelmenin yollarını biliyorum.
They barred journalists from reporting on the elections.
- Onlar gazetecileri seçimlerle ilgili rapor vermekten engelledi.