The eclipse type that occurs when the Moon is at its farthest distance from the Earth is an annular eclipse. The Moon then appears too small to completely block out the disk of the Sun.
- Ay dünyadan en uzak mesafede olduğunda meydana gelen tutulma tipi halkalı güneş tutulmasıdır. Ay sonra güneş diskini tamamen engellemek için çok küçük görünür.
I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
- Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.
He was accused of obstruction of justice.
- O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.
I'm going to try my best to prevent Tom from doing that.
- Tom'un onu yapmasını engellemek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
There's nothing you could've done to prevent that from happening.
- Onun olmasını engellemek için yapabileceğin bir şey yok.
I have to stop that from happening.
- Onun olmasını engellemek zorundayım.
I want to stop Tom from doing that.
- Tom'un bunu yapmasını engellemek istiyorum.
I don't want to interrupt them.
- Onları engellemek istemiyorum.
She put her hands over her ears to shut out the noise.
- O, gürültünün girmesini engellemek için ellerini onun kulağının üzerine koydu.
This threatens to foil our plans.
- Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.
It was hard for Tom to keep from smiling.
- Tom'un gülümsemesini engellemek zordu.
Tom tried to prevent Mary from going to the police.
- Tom Mary'nin polise gitmesini engellemeye çalıştı.
Tom tried to prevent Mary from opening the door.
- Tom Mary'nin kapıyı açmasını engellemeye çalıştı.
Tom doesn't look deterred.
- Tom engellenmiş görünmüyor.
He has tried to impede an official investigation.
- Resmi bir soruşturmayı engellemeye çalıştı.
Storms at sea impeded our progress.
- Denizdeki fırtına ilerlememizi engelledi.
Bad weather hindered the air raid.
- Kötü hava hava baskınını engelledi.
He hindered me in my work.
- O, işimde beni engelledi.
The traffic accident prevented me from catching the train.
- Trafik kazası treni yakalamamı engelledi.
Illness prevented him from doing his work.
- Hastalık onun işini yapmasını engelledi.
Phone robbery thwarted in unusual manner.
- Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.
Bad weather hindered the air raid.
- Kötü hava hava baskınını engelledi.
Heavy fog and rain hindered the search for the missing bushwalkers.
- Ağır sis ve yağmur, doğa yürüyüşçülerini aramayı engelledi.
You blocked me on Facebook, and now you're going to die.
- Beni Facebook'ta engelledin, şimdi öleceksin.
The construction blocked the entrance to the street.
- İnşaat, caddeye girişi engelledi.
The town water supply was seriously obstructed by heavy rainfalls.
- Kasaba su ikmali ağır yağışlar tarafından ciddi şekilde engellendi.
He was accused of obstruction of justice.
- O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.
He was accused of obstruction of justice.
- O, adaleti engellemekle suçlanıyordu.
Some people listen to music when writing, but others say it hampers their productivity.
- Bazı insanlar yazarken müzik dinler, ancak diğerleri verimliliklerini engellediğini söylüyor.
The coup attempt was foiled at the last moment.
- Darbe girişimi son anda engellendi.
This threatens to foil our plans.
- Bu planlarımızı engellemekle tehdit ediyor.
An application of a qualifier precludes non-partaking instances from the compound meaning of a term.
- Bir terimin birleşik anlamından dolayı, bir niteleyicinin kullanımı benzemeyen örnekleri engeller.
Nuclear power is stymied by the new laws.
- Nükleer güç yeni yasalar tarafından engellenmektedir.
The very pursuit of happiness thwarts happiness.
- Mutluluğun peşinde olmak mutluluğu engeller.
Phone robbery thwarted in unusual manner.
- Telefon soygunu olağanüstü bir biçimde engellendi.
She put her hands over her ears to shut out the noise.
- O, gürültünün girmesini engellemek için ellerini onun kulağının üzerine koydu.