Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Bu yılın sonunda bir ekonomik kriz olacak.
- There will be an economic crisis at the end of this year.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Bilim adamları AIDS'e son vermek için harıl harıl çalışıyorlar.
- Scientists are working hard to put an end to AIDS.
Tom ve Mary koltuğun zıt uçlarında oturdular.
- Tom and Mary sat at opposite ends of the couch.
Evde gevşek uçları sabitledikten sonra, marangoz ressamın işe başlaması için onay verdi.
- After tying up loose ends on the house, the carpenter gave the painter approval to begin work.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Terörü ekonomi ile sona erdirmek en akıllıca politikaydı.
- Bringing terrorism to an end via the economy was a most wise policy.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
- Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Bu tartışmaya bir son verelim.
- Let's put an end to this discussion.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Konferans saat beşte bitti.
- The conference ended at five.
Savaşın bittiği yıl doğdum.
- I was born the year the war ended.
Bu belki artık bir başkasının sorunu olmayabilir.
- This may end up being somebody else's problem.
Açık artırma pazartesi sona eriyor.
- The auction ends Monday.
Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
- It rained for several days on end.
Sıranın sonunda durdu.
- He stood at the end of the line.
Şartlı Tahliye bitiş günüm yakındır.
- The end of my probation period is nearing.
Yarın ne olacak? Başlangıç veya bitiş?
- What will tomorrow be? The beginning or the end?
Toplantıyı bitirmemizi önerdim.
- I suggested that we bring the meeting to an end.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Kimin arkadaşlara ihtiyacı var! Onlar sonunda sana ihanet edeceklerdir sadece.
- Who needs friends! They'll just betray you in the end.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Hedefe giden her yol mubah mıdır?
- Does the end justify the means?
Günün sonunda, hedefler basittir: emniyet ve güvenlik.
- At the end of the day, the goals are simple: safety and security.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
O, filmin bitiminde çok farklı.
- She's very different at the end of the movie.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.
- The novel ends with the heroine's death.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.
- You don't have to stay to the end.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
... SAL KHAN: And you ended up-- you had ...
... a whole second wave that ended up actually being, ...