Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Onların hararetli tartışmaya bir son vermek için boşuna uğraştı.
- He tried in vain to put an end to their heated discussion.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
Tom havuzun sığ tarafına doğru köpekleme yüzdü.
- Tom dog paddled toward the shallow end of the pool.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Açık artırma pazartesi sona eriyor.
- The auction ends Monday.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Sıranın sonunda durdum.
- I stood at the end of the line.
Sıranın sonunda durdu.
- He stood at the end of the line.
Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
Yarın ne olacak? Başlangıç veya bitiş?
- What will tomorrow be? The beginning or the end?
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Toplantıyı bitirmemizi önerdim.
- I suggested that we bring the meeting to an end.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Kimin arkadaşlara ihtiyacı var! Onlar sonunda sana ihanet edeceklerdir sadece.
- Who needs friends! They'll just betray you in the end.
Sonunda hedefine ulaştı.
- She has finally achieved her end.
Hedefe giden her yol mübahtır.
- The end justifies the means.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Hayatı ölümden ayıran sınırlar azami karanlık ve belirsizdir. Birinin nerede biteceğini ve diğerinin nerede başlayacağını kim söyleyecek?
- The boundaries which divide Life from Death are at best shadowy and vague. Who shall say where the one ends, and where the other begins?
Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.
- The novel ends with the heroine's death.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Zaferi sonuna kadar tartıştık.
- We disputed the victory to the end.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
... the beginning and the end of an experience not much the middle ...
... And that creates a network -- and maybe they'll end up using ...