The ems and ens at the beginnings and ends.
The mall is en route to grandpa’s house.
The shipment is en route to the buyer.
Those were his very last words - Bunlar onun en son sözleriydi.
You might at least have said, Thank you, when someone helped you.
- Birisi sana yardım ettiğinde, en azından, teşekkür ederim diyebilirdin.
At least being sick gives you the perfect excuse to stay home and watch movies.
- Hasta olma sana en azından evde kalmak ve film izlemek için mükemmel bir bahane verir.
It will take her at least two years to be qualified for that post.
- Onun bu görev için nitelikli olması en az iki yılını alacak.
She wrote to her parents at least once a week.
- O, en azından haftada bir kez anne ve babasına yazdı.
Best regards to your father.
- Babana en iyi dileklerimle.
My best friend is a book.
- Benim en iyi dostum bir kitaptır.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
Tom and Mary were finally alone.
- Tom ve Mary en sonunda yalnız kalmışlardı.
Tom finally talked Mary into buying a new computer.
- Tom en sonunda Mary'yi yeni bir bilgisayar alması için ikna etti.
His motorcycle is the latest model.
- Onun motosikleti en son model.
I just bought the latest version of this MP3 player.
- Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım.
Brush your teeth twice a day at least.
- Dişlerini günde en az iki kez fırçala.
This pencil cost me at least a hundred bucks.
- Bu kalem bana en az yüz dolara mâl oldu.
Our restaurant is the best.
- Bizim restoran en iyisidir.
Lobster tomalley can be toxic and it's best not to eat it.
- İstakoz ciğeri toksik olabilir, onu yememek en iyisidir.
At last, he realized his error.
- En sonunda hatasını anladı.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Thanks for your soonest answer!
- En erken cevabınız için teşekkürler!
The cheapest is the best.
- En ucuzu en iyisidir.
This is the cheapest method of them all.
- Onların hepsinden en ucuz olan yöntem budur.
I can reach the top shelf.
- Ben en üst rafa ulaşabilirim.
Look in your top drawer.
- En üst çekmecene bak.
Lee was dressed in his finest clothing.
- Lee en güzel elbisesini giymişti.
This is the finest picture I have ever seen.
- Bu şimdiye kadar gördüğüm en güzel resim.
At last, he realized his error.
- En sonunda hatasını anladı.
The snow-flakes seemed larger and larger, at last they looked like great white fowls.
- Kar taneleri, en sonunda büyük beyaz kuşlara benzeyene kadar büyüdü de büyüdü.
When was your most recent dental appointment?
- En son diş randevun ne zamandı?
What's his most recent novel?
- Onun en son romanı nedir?
He is the greatest architect that has ever lived.
- O şimdiye kadar yaşamış en büyük mimar.
The strangest thing is that he saved his arch enemy from an unavoidable death.
- En tuhaf şey onun en büyük düşmanını kaçılmaz bir ölümden kurtarmış olmasıdır.
It's not easy being the eldest child.
- En büyük çocuk olmak kolay değil.
Suddenly the eldest daughter spoke up, saying, I want candy.
- En büyük kız şeker istiyorum diyerek birdenbire konuştu.
This is the biggest hotel in this city.
- O bu şehirdeki en büyük oteldir.
Paris is one of the biggest cities in the world.
- Paris, dünyadaki en büyük kentlerden biridir.
This lake is deepest at this point.
- Bu göl bu noktada en derin.
The lake is deepest at this spot.
- Göl bu noktada en derindir.
His youngest son is five years old.
- En genç oğlu beş yaşında.
Mike is the youngest in his family.
- Mike ailesinde en gençtir.
Tom knows all the best fishing spots.
- Tom en iyi balıkçılık yerlerini bilir.
All the best wishes on this wonderful day.
- Bu harika günde bütün en iyi dileklerimle.
I wish her the very best in her future endeavors.
- Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.
I wish them the very best.
- Onlara en iyisini diliyorum.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
Our restaurant is the best.
- Bizim restoran en iyisidir.
You should prepare for the worst.
- En kötüsü için hazırlanmalısın.
You must prepare yourself for the worst.
- En kötüsü için kendinizi hazırlamalısınız.
Tom wants you to call him ASAP.
- Tom en kısa zamanda onu aramanı istiyor.
Tom wants you to get here ASAP.
- Tom en kısa zamanda buraya gelmeni istiyor.
The world's happiest man is me.
- Dünyanın en mutlu erkeği benim.
May this day be the happiest day in your life.
- Bugün hayatındaki en mutlu gün olsun.
They are our dearest friends.
- Onlar bizim en sevgili arkadaşlarımız.
The police eventually arrested Tom.
- Polis en sonunda Tom'u yakaladı.
Fadil eventually converted to Islam.
- Fadıl en sonunda İslam'a geçti.
This is the longest novel that I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en uzun roman.
The sciatic nerve is the longest nerve in the human body.
- Siyatik sinir insan vücudundaki en uzun sinirdir.
This book is chiefly concerned with the effects of secondhand smoking.
- Bu kitap en çok pasif içiciliğin etkileriyle ilgilenmektedir.
What is the most important tool ever invented?
- Bugüne kadar icat edilmiş en önemli araç nedir?
That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach.
- İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.
Customer service is one of our foremost priorities.
- Müşteri hizmetleri bizim en önemli önceliğimizden biridir.
First and foremost, you need to figure out why you're here.
- Birincisi ve en önemlisi, neden burada olduğunu anlaman gerekiyor.
Tom calls Mary every night and talks with her for at least 45 minutes.
- Tom her gece Mary'yi arar ve onunla en az 45 dakika konuşur.
The job will take a minimum of ten days.
- İş en az on gün alır.
The post office is a good five kilometers away from here.
- Postane buradan en az beş kilometre uzakta.
Movers don't like people who read books. But at least they have a good reason.
- Nakliyeciler kitap okuyan insanlardan hoşlanmazlar. Ama en azından iyi bir nedenleri var.
Knowledge is the supreme goal.
- Bilgi en büyük hedeftir.
Knowledge is the supreme power.
- Bilgi en büyük güçtür.
You may spend a maximum of 100 dollars.
- En fazla 100 dolar harcayabilirsiniz.
This truck has a maximum load of 5 tons.
- Bu kamyon en fazla 5 ton yük taşıma kapasitesine sahip.
We've bought three hours at best.
- En fazla üç saat satın aldık.
Tom always has the cutest profile pictures.
- Tom'un her zaman en hoş profil resimleri vardır.
It looks like it will start pouring any second now. Better take an umbrella.
- Her an yağmaya başlayacak gibi. En iyisi şemsiye almak.
It was difficult for me to become a starting player.
- Bir takımın en iyi oyuncusu olmam zordu.
Tom is the most evil person I have ever met.
- Tom şimdiye kadar tanıdığım en kötü kişidir.
In my opinion, Twitter bird is the most evil bird in our world.
- Kendi görüşüme göre, Twitter kuşu dünyamızdaki en kötü kuştur.
Please do it as soon as possible.
- Lütfen bunu en kısa zamanda yapın.
I want to leave here as soon as possible.
- En kısa zamanda buradan ayrılmak istiyorum.
His motorcycle is the latest model.
- Onun motosikleti en son model.
She is singing the latest popular songs.
- En son popüler şarkıları seslendiriyor.
This laboratory is equipped with the latest computers.
- Bu laboratuvar en yeni bilgisayarlarla donatılmıştır.
He is driving at top speed.
- O en yüksek hızda sürüyor.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
The peak of mount Everest is the highest spot in the world.
- Everest dağının doruk noktası dünyada en yüksek noktadır.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success.
- Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.
He is one of the greatest artists in Japan.
- Japonya'daki en büyük sanatçılardan biridir.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
The German unemployment rate was 4.5 percent in October 2015, the lowest level since 1981.
- Alman işsizlik oranı Ekim 2015'te yüzde 4.5 idi, 1981'den beri en düşük seviye.
Absolute zero is the lowest possible temperature.
- Mutlak sıfır, mümkün olan en düşük sıcaklıktır.
He can only pay twenty dollars at most.
- O, en fazla sadece yirmi dolar ödeyebilir.
She's at most 20 years old.
- O, en fazla yirmi yaşındadır.
At the most, you'll only be 30 minutes late.
- En fazla, sadece otuz dakika geç kalacaksın.
Cherry blossoms last only for a few days, a week at the most.
- Kiraz çiçekleri, sadece birkaç gün dayanır, en fazla bir hafta.
We've bought three hours at best.
- En fazla üç saat satın aldık.
Tom's one of the nicest guys I've ever met.
- Tom, tanıştığım en hoş erkeklerden birisi.
Diplomacy is to do and say the nastiest thing in the nicest way.
- Diplomasi, en iğrenç şeyleri en hoş şekilde yapmak ve söylemektir.
Who can run fastest in your class?
- Senin sınıfında en hızlı kim koşabilir?
Mike runs fastest in his class.
- Mike, kendi sınıfında en hızlı koşar.
We took the quickest route.
- En hızlı rotayı aldık.
What's the quickest way to deal with this problem?
- Bu sorunla ilgilenmenin en hızlı yolu nedir?
Tom is the tallest in his class.
- Tom sınıfında en uzundur.
I am the tallest of the three.
- Ben üçünün en uzunuyum.
This building is the architect's crowning achievement.
- Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
- Onun denemesi, sorunun sadece yüzeysel bir analizini yaptı, bu yüzden sınıfta en yüksek notu aldığında ona gerçekten büyük bir sürpriz olmuştu.
Mount Everest is the world's highest peak.
- Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
In an ugly and unhappy world the richest man can purchase nothing but ugliness and unhappiness.
- Çirkin ve mutsuz bir dünyada, en zengin adam çirkinlik ve mutsuzluktan başka bir şey satın alamaz.
Tom is the richest man I know.
- Tom tanıdığım en zengin kişidir.
Tom is at most thirteen years old.
- Tom en çok on üç yaşında.
She is eighteen at most.
- O en çok on sekizdir.
What subjects do you like the best?
- En çok hangi konuları seversin?
Take the one you like best, whichever it is.
- En çok sevdiğin birini al, hangisi olursa olsun.
It'll take us three, maybe four weeks at the most.
- En çok üç, belki dört haftamızı alacak.
This watch costs ten dollars at the most.
- Bu saat en çok on dolar tutar.
The main thing I'm worried about is that I'm not worried.
- Endişelendiğim en önemli şey endişeli olmadığımdır.
Best regards to your father.
- Babana en iyi dileklerimle.
The university conferred its highest degree on him.
- Üniversite ona en yüksek dereceyi bahşetti.
Customer service is one of our foremost priorities.
- Müşteri hizmetleri bizim en önemli önceliğimizden biridir.
He is the foremost authority on heart surgery.
- Kalp cerrahisinde en önde gelen otoritedir.