Tom çorbayı karıştırdı.
- Tom stirred the soup.
Küçük altın bir kaşıkla çayını karıştırdı.
- She stirred her tea with a little gold spoon.
Onun hikayesi benim şüphemi uyandırdı.
- His story aroused my suspicion.
Bugünün Pekin'i bende çok derin bir etki bıraktı ve merakımı uyandırdı.
- Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
Onun hikayesi benim şüphemi uyandırdı.
- His story aroused my suspicion.
Bir gürültü beni uykumdan uyandırdı.
- A noise aroused me from my sleep.