Onlar birbirlerini kucakladı.
- They embraced each other.
Küçük çocuk köpeğini kucakladı.
- The little boy embraced his dog.
Esperanto, dünyayla kucaklaşmamızı sağlıyor.
- Esperanto allows us to embrace the world.
Onu benimsememiz gerekir.
- We should embrace that.
Yerleşimciler Hıristiyan dinini kucakladı.
- The settlers embraced the Christian religion.
Tom ve Mary kucaklaştılar.
- Tom and Mary embraced.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Linda, Dan'ın onu sıkıca kucaklamasını istedi.
- Linda asked Dan to embrace her tightly.
... Bush didn't propose turning Medicare into a voucher. George Bush embraced comprehensive ...
... it's amazing how his fans have embraced him across Google ...