Seni utandırmak istemedim.
- I didn't mean to embarrass you.
Kendimi utandırmak istemiyorum.
- I don't want to embarrass myself.
Seni rahatsız etmek istemiyorum.
- I don't want to embarrass you.
Anne ve babasını can sıkıcı buluyor.
- She finds her parents embarrassing.
O, can sıkıcı bir soru.
- It's an embarrassing question.
Sıkılman için bir neden yok. Telaffuzun genel olarak doğru.
- There's no reason to feel embarrassed. Your pronunciation is generally correct.
O, onun mahcubiyetini fark etti.
- He noticed her embarrassment.
Tom, Mary'nin utanmayacağını düşünüyor.
- Tom thinks Mary won't be embarrassed.
Utanmayın. Olur böyle şeyler.
- Don't feel embarrassed. These things happen.
O, onun mahcubiyetini fark etti.
- He noticed her embarrassment.
Hiç bu kadar mahcup olmadım.
- I've never been so embarrassed.
Tom yaptığı işten mahcup oldu.
- Tom is embarrassed by what he did.
Durumun utandırıcı olacağını zannettik.
- We thought the situation would be embarrassing.
Bu utandırıcı oluyor.
- This is getting embarrassing.
Geçen hafta can sıkıcı bir şey oldu.
- Something embarrassing happened last week.
Asla can sıkıcı bir şey yapmam.
- I never do anything embarrassing.
O mahçup olmuş görünüyordu.
- She seemed embarrassed.
Tom Mary'nin mahçup olduğunu söyledi.
- Tom said Mary was embarrassed.
Utangaç erkek çocuğu onun varlığında tamamen sıkıldı.
- The shy boy was utterly embarrassed in her presence.
Onlar biraz utangaçtılar.
- They were a bit embarrassed.
Tom biraz utanmış görünüyor.
- Tom seems a little embarrassed.
Tom utanmış görünüyor.
- Tom looks embarrassed.
Sıkılgan görünüyordun.
- You looked embarrassed.
Tom biraz sıkılgan görünüyor.
- Tom is looking a little embarrassed.
The crowd's laughter and jeers embarrassed him.
He was presented with an embarrassingly long list of options.
Embarrassingly to me, my companion soon got drunk.
Losing this highly publicized case was an embarrassment to the firm.
... they're doing something awesome and intense. But then, you humiliate them and you embarrass ...