She was apprehensive about receiving criticism of her performance.
- O, performansı ile ilgili eleştiri alma hakkında endişeli.
The boss tortured the workers with his criticism.
- Patron eleştirisiyle işçilere işkence yaptı.
The New York Times reviews her gallery all the time.
- The New York Times onun galerisini her zaman eleştirir.
The Boston Globe gave the film an unfavorable review.
- Boston Globe filme olumsuz eleştiri verdi.
Mary has always been left-leaning, but since she's got a seat in parliament for the Left Party, she has become a media star with her radical critique of capitalism.
- Mary her zaman sol eğilimli olmuştur, ama o Sol Parti için mecliste bir koltuğa sahip olduğundan beri, o, radikal kapitalizm eleştirisi ile bir medya yıldızı oldu.
I will not tolerate critiques.
- Ben eleştirilere tahammül etmeyeceğim.
Don't knock Tom. He's doing his best.
- Tom'u eleştirip durma. Elinden gelenin en iyisini yapıyor.
Critics do not solve the crisis.
- Eleştiriler krizi çözmez.
I will write a review of that book.
- Ben o kitap için bir eleştiri yazısı yazacağım.
How do you deal with the negative criticism?
- Olumsuz eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
O daima diğer insanları tenkit eder.
- O sürekli diğer insanları eleştirir.