Definition von ekmek im Türkisch Englisch wörterbuch
- plant
First of all, we have to plant all these seeds.
- Öncelikle bütün bu tohumları ekmek zorundayız.
My mother is busy planting flowers in the garden.
- Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.
- bread
It says in the Bible, Man shall not live on bread alone.
- İncil'de, İnsan yalnız ekmek ile yaşamayacak diyor.
I ate bread and butter this morning.
- Bu sabah ekmek ve tereyağı yedim.
- stand somebody up
- drop
- spread
I am spreading mustard on a slice of bread.
- Bir dilim ekmek üzerine hardal sürüştürüyorum.
I spread cheese on the slice of bread.
- Ekmek dilimine peynir sürdüm.
- husband
- caudle
- loaf
Half a loaf is better than none.
- Yarım somun ekmek hiç yoktan iyidir.
She bought a loaf of bread.
- O, bir somun ekmek aldı.
- cultivate
- bread and butter
Some bread and butter.
- Biraz ekmek ve tereyağı.
I ate nothing but bread and butter.
- Ekmek ve tereyağından başka bir şey yemedim.
- slang to land, give (someone) (a sock, a blow)
- slang to stop having anything to do with (someone)
- to sprinkle (salt, sugar, powder, etc.) on
- sow
- sprinkle
- to sow, to plant; to spread, to sprinkle; to give sb the slip, to drop, to ditch; to stand sb up
- slang to stand (someone) up, deliberately to fail to meet (someone)
- tame
- slang to lose (something). ekip biçmek to farm. Ekmediğin yerde biter. (Konuşma Dili) He/She keeps turning up everywhere (said of a pestiferous person). ektiğini biçmek to reap what one has sown
- slang to pass, overtake, leave (someone, something) behind, outdistance
- set
- (tohum) broadcast
- slang to blow, waste, throw (money) away
- crop
- slang to get away from (someone) (with a pretense)
- set out
- inseminate
- to sow, plant
- board
I ordered a new cutting board from a catalog.
- Katalogdan yeni bir ekmek tahtası sipariş ettim.
- choke off
- of bread
- the staff of life
- muffin
- ekmek somunları
- loaves
- ekmek kızartma makinesi
- toaster
Tom plans to throw away his old toaster.
- Tom, eski ekmek kızartma makinesini atmayı planlıyor.
Tom put two slices of bread into the toaster and pushed down on the lever.
- Tom ekmek kızartma makinesine iki dilim ekmek koydu ve kolu aşağı itti.
- ekmek mayası
- (Gıda) baker’s yeast
- ekmek (ağaç vb)
- plant
- ekmek (tohum)
- plant
- ekmek dilimi
- (Gıda) slice of bread
- ekmek endüstrisi
- bread industry
- ekmek fırını
- (Askeri) bakery oven
- ekmek kabuğu
- (Gıda) bread crust
- ekmek kadayıfı
- (Gıda) crumpets in thick syrup
- ekmek kapısı
- situation
- ekmek kapısı
- subsistence
- ekmek kapısı
- bread and butter
- ekmek kavgası
- fight for bread
- ekmek kıtırı
- crust
- ekmek kızartma makinesi
- toaster: A device for toasting bread
- ekmek kızartmak
- toast
- ekmek mayası
- (Gıda) yeast
- ekmek parası
- living
- ekmek parası
- bread and butter
- ekmek tatlısı
- (Gıda) bread pudding
- ekmek tavası
- (Gıda) loaf pan
- ekmek tavası
- (Gıda) bread pan
- ekmek teknesi
- bread and butter
- ekmek tohum
- broadcast
- ekmek ve şarap ayini
- mass
- ekmek ve şarap ayini
- the liturgy
- ekmek yapmak
- make bread
- ekmek yapmak
- bake bread
- ekmek çorbası
- (Gıda) bread soup
- ekmek banmak
- bread dip
- ekmek kapısı
- Place where one earns his living, one's job
- ekmek kapısı
- bread gate
- ekmek kırıntısı
- bread crumbs
- ekmek kızartma makinası
- Toaster
- ekmek veren
- giving bread
- ekmek vermek
- give bread to
- ekmek yapılan taştan kap
- bread bowl made from stone
- ekmek (tohum vb)
- sow
- ekmek aslanın ağzında
- money doesn't grow on trees
- ekmek ağacı
- breadfruit
- ekmek bıçağı
- bread knife
- ekmek elden su gölden
- living a life of ease
- ekmek fırını
- bakehouse
- ekmek fırını
- bakery
The girl that works at the bakery is cute.
- Ekmek fırınında çalışan kız sevimlidir.
- ekmek getiren
- breadwinning
- ekmek içi gözeneği
- (Gıda) crumb grain
- ekmek kabı
- bread bin, bread box
- ekmek kabı
- bread bin
- ekmek kabı
- bread box
- ekmek karlayifi
- (Gıda) soft pudding in sirup
- ekmek katkı maddesi
- (Gıda) bread improver
- ekmek kesme tahtası
- (Gıda) bread board
- ekmek kutusu
- (Gıda) bread box
- ekmek kutusu
- breadbox
- ekmek kutusu
- bread bin
- ekmek kuyruğu
- bread line
- ekmek küfü
- bread mould
- ekmek kırıntısı
- bread crumb
- ekmek kırıntısı
- breadcrumb
- ekmek kırıntısı
- crumb, breadcrumb
- ekmek kızartıcı
- toaster
- ekmek kızartıcısı
- toaster
- ekmek parası
- living, bread and butter
- ekmek parası kazanmak
- bring home the bacon
- ekmek parçası
- sippet
- ekmek peynir
- (Gıda) bread and cheese
- ekmek poşeti
- bread bag
- ekmek saklama kabı
- (Gıda) bread box
- ekmek sepeti
- breadbasket
- ekmek sepeti
- bread basket
- ekmek somunu
- a loaf of bread
- ekmek somunu
- loaf
Tom sliced the loaf of bread.
- Tom ekmek somununu dilimledi.
- ekmek tahtası
- trencher
- ekmek tahtası
- (Gıda) bread board
- ekmek torbası
- (Askeri) field bag
- ekmek ufağı
- bread crumb
- ekmek ve şarap
- bread and wine
- ekmek yemek
- to gain money to live on
- ekin ekmek
- rotate
- ekme
- {i} planting
My mother is busy planting flowers in the garden.
- Annem bahçeye çiçek ekmekle meşgul.
Johnny kept planting apple seeds for 46 years.
- Johnny 46 yıl boyunca elma tohumlarını ekmeye devam etti.
- tohum ekmek
- sow
- (ekmek) mayasız
- unleavened
- (tohum) ekmek
- inseminate
- dibine darı ekmek
- use up
- dibine darı ekmek
- squander
- dibine darı ekmek
- (deyim) pour down the drain
- ekme
- implant
- ekme
- (Mimarlık) implantation
- esmer ekmek
- (Gıda) brown bread
- eve ekmek getiren
- bread winner
- kara ekmek
- (Gıda) brown bread
- kepekli ekmek
- wholewheat bread
- kepekli ekmek
- wholemeal bread
- kuru ekmek
- dry bread
- taze ekmek
- fresh bread
- tohum ekmek
- seminate
- tohum ekmek
- seminating
- tohum ekmek
- sowing of seed
- tohum ekmek
- (Biyoloji) inseminate
- ekme
- semination
- ekme
- sowing
- ekmek kırıntısı
- crumb
- beyaz ekmek
- white bread
I would like some white bread.
- Ben biraz beyaz ekmek istiyorum.
At that time, white bread and meat were considered a luxury.
- O zamanlar beyaz ekmek ve et, lüks olarak kabul edilirdi.
- birini ekmek
- standing somebody up - "I waited almost an hour but she didn't come, She stood me up."to bail out on someoneto sell out someoneto sell out someone down the riverto dog someone
- ekmek kırıntısı
- crumb of bread
- kepekli ekmek
- Whole wheat bread
- kepekli ekmek
- Whole-wheat bread
- tahinli ekmek
- Tahini Bread
- taş ekmek
- pieces of bread
- yumurtalı ekmek
- eggy bread
- anlaşmazlık tohumu ekmek
- sow dragon's teeth
- aşai rabbani ayininde ekmek ve şarap almak
- receive
- aşai rabbani ayinindeki ekmek ve şarap
- species
- aşai rabbani ayinindeki ekmek veya su
- kind
- bir fırın ekmek
- batch
- biraz ekmek alabilir miyim
- May I have some bread
- dibine darı ekmek
- to use up; to squander
- dipine darı ekmek
- to use up, finish off
- dokuz fırın ekmek istemek
- (Konuşma Dili) to need more time and experience (for competence)
- ekme
- sprinkle
- ekme
- sprinkling
- eli ekmek tutmak
- to earn one's bread
- etli ekmek
- flat bread baked together with ground meat and tomatoes
- evde yapılan ekmek
- (Gıda) home-made bread
- eve ekmek getirmek
- bring home the bacon
- eve ekmek götürmek
- (deyim) bring home the bacon
- eve ekmek parası getiren
- breadwinning
- fide kazığı ile tohum ekmek
- dibble
- fırın ekmek yemesi lazım!
- (Konuşma Dili) He has to put in (so much) time and effort (to achieve something)
- hamursuz ekmek
- matzo, matzoh, unleavened bread
- hamursuz ekmek
- matzah
- hamursuz ekmek
- matzo
- has ekmek
- fine white bread
- her sene değişik ekin ekmek
- rotate
- iki lokma ekmek
- tommy
- iri taneli ekmek
- cobloaf
- içi hamur olmuş ekmek
- sad bread
- kalın undan yapılmış ekmek
- cobloaf
- kalın öğütülmüş unla yapılan ekmek
- coarse bread
- kanına ekmek doğramak
- 1. to be glad that one has caused (another's) death. 2. to benefit by having caused (another's) misfortune
- kepekli unlu ekmek
- (Gıda) whole wheat bread
- kilisede kutsanmış ekmek kabı
- ciborium
- kin ve nefret tohumları ekmek
- (deyim) breed bad blood
- kuru ekmek
- crust
- kuru ekmek
- dry bread, bread eaten with nothing else
- kutsal ekmek kutusu (kilise)
- pyx
- kutsanmış ekmek
- Host
- kuşüzümlü ekmek
- brownie
- küçük yuvarlak ekmek
- cob
- kızarmış ekmek
- toast
I prefer coffee and toast for breakfast.
- Kahvaltıda kahve ve kızarmış ekmek tercih ederim.
Tom ate three eggs and a slice of toast.
- Tom, üç yumurta ve bir dilim kızarmış ekmek yedik.
- kızarmış ekmek parçaları
- crouton
Tom bought some croutons.
- Tom biraz kızarmış ekmek parçaları aldı.
The salad is incomplete without olive oil, croutons and nuts.
- Salata; zeytinyağı, kızarmış ekmek parçaları ve fındık olmadan eksiktir.
- makine ile tohum ekmek
- drill
- mayasız ekmek
- unleavened bread
- nefret tohumları ekmek
- plant seeds of hate
- peynir ekmek gibi gitmek
- to go like hot cakes
- peynir ekmek gibi gitmek
- go like hot cakes
- peynir ekmek gibi satılmak
- (deyim) sell like hotcakes
- peynir ekmek gibi satılmak
- (deyim) go like hot cakes
- peynir ekmek yer gibi
- (deyim) like shooting fish in a barrel
- peynir ekmek, hazır yemek
- (Atasözü) One can always make a meal of bread and cheese alone
- peynirli kızarmış ekmek
- Welsh rarebit
- peynirli kızarmış ekmek
- Welsh rabbit
- sarımsaklı ekmek
- garlic bread
Tom ate a piece of garlic bread.
- Tom bir parça sarımsaklı ekmek yedi.
- sebze ekmek
- plant vegetable
- taze ekmek kokusu
- smell of freshly-baked bread
- tereyağlı ekmek
- bread and scrape
- tohum ekmek
- to seed
- tohum ekmek
- drill
- tohum ekmek
- to sow seed, seed, plant
- tohum ekmek
- seed
- tohum ekmek
- disseminate
- tuz biber ekmek
- to make (a bad situation) worse; to rub salt in the wound
- tuz ekmek
- to salt
- tuz ekmek
- to salt, add salt to
- tuz ekmek hakkı
- the appreciation you owe someone who has helped you
- ufalanmış ekmek
- bread crumb
- yaraya tuz biber ekmek
- to sprinkle salt on the wound
- yağlı ekmek
- bread and butter
- yemeğe doğranmış ekmek
- sippet
- çim ekmek
- turf
- üstüne tuz biber ekmek
- to rub salt in the wound, to be the last straw
- üstüne tuz biber ekmek
- put the lid on smth
- ısa'nın etini ve kanını temsil eden ekmek ve şarap
- Eucharist