Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Onlar asla birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
- They were never to see each other again.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Biz birbirimizi tanımıyoruz.
- We don't know each other.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Maria and Robert loved each other.
... and then the sentence was completed "a greater understanding of each other's perspective." ...