Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
İki erkek çocuk birbirlerini suçlamaya başladı.
- The two boys began to blame each other.
Sanki yıllarca birbirlerini görmemişler gibi İki insan yürekten tokalaşıyorlardı.
- The two people were shaking hands heartily as if they had not seen each other for years.
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Ne zaman tekrar birbirimizi görebiliriz?
- When can we see each other again?
Maria and Robert loved each other.
Our last night together! How are we going to cope with the absence of eachother?.
... with each other, either through a computer or through ...
... run into each other. ...