eşyalı

listen to the pronunciation of eşyalı
Türkisch - Englisch
furnished
equipped with whatever is needed
Simple past tense and past participle of furnish
A furnished room or house is available to be rented together with the furniture in it
supplied with furniture
When you say that a room or house is furnished in a particular way, you are describing the kind or amount of furniture that it has in it. We took tea by lamplight in his sparsely furnished house
{s} supplied with furniture and appliances
provided with whatever is necessary for a purpose (as furniture or equipment or authority); "a furnished apartment"; "a completely furnished toolbox
eşya
ware
eşya
article

These hand-made articles differ in quality. - Bu el yapımı eşyalar kalite olarak farklıdır.

Do you have any tax-free articles? - Vergiden muaf eşyaların var mı?

eşya
{i} property

I entrusted my property to the lawyer. - Eşyamı avukata teslim ettim.

eşya
{i} goods

When the thing was sent into the post office, the goods were lost due to the mistake of the post office. - Eşya postaneye gönderildiğinde, mallar postanenin hatasından dolayı kayboldu.

He buys and sells leather goods. - O, deri eşyalar alır ve satar.

eşya
stuff

It took me ages to pack up my stuff. - Eşyaları paketlemek çok uzun sürdü.

It took me ages to pack up my stuff. - Eşyalarımı paketlemem çok zamanımı aldı.

eşya
freight
eşya
{i} thing

Take things a little more seriously. - Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.

Are these your things? - Bunlar senin eşyaların mı?

eşya
furniture

There was hardly any furniture in the house. - Evde, neredeyse hiç eşya yoktu.

I changed the arrangement of the furniture in my room. - Odamdaki eşyaların yerlerini değiştirdim.

eşya
{i} commodity
eşya
{i} belonging

Tom gathered together all his belongings. - Tom tüm eşyalarını bir araya toplandı.

They are all my personal belongings. - Onların hepsi benim kişisel eşyalarım.

eşya
furnish
eşya
effects

The suspect had to lay all his personal effects on the table. - Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.

eşya
impedimenta
eşya
freightage
eşya
unit
eşya
things

I found a box of Tom's things in the closet. - Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.

Are these your things? - Bunlar senin eşyaların mı?

eşya
wares
eşya
belongıngs
eşya
luggage, baggage
eşya
appointments
eşya
furnishings, (household) goods, furniture
eşya
bulk
eşya
gear
eşya
things, objects, effects, goods, property, commodity; furniture; luggage, belongings; freight
eşya
belongings

Brian left his belongings behind. - Brian eşyalarını geride bıraktı.

Put your name on all your belongings. - Bütün eşyalarınıza adınızı yazın.

eşya
traps
eşya
things, belongings
eşya
paraphernalia
eşya
trappings
Türkisch - Türkisch
Eşyası olan: "Adaya taşınmayı kurdular, eşyalı bir ev aradılar."- R. H. Karay
Eşyası olan
EŞYA
(Osmanlı Dönemi) (Şey. C.) (Bu kelime, Türkçede müfret gibi kullanılır.) Ev döşemeye mahsus halı, dolap v.s
EŞYA
(Osmanlı Dönemi) Elbise, yatak, çamaşır gibi malzemeler
EŞYA
(Osmanlı Dönemi) Yük, yük eşyası
Eşya
yük
Eşya
pılı pırtı
eşya
Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü: "Güçlük, ev bulmak ve eşyayı taşımak derdiyle başlar."- B. Felek
eşya
Türlü amaçlarla kullanılan, insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü
eşyâ
(Osmanlı Dönemi) şeyler
eşyalı
Favoriten