I hear his business is on the verge of ruin.
- Onun işinin iflasın eşiğinde olduğunu duyuyorum.
Tom was on the verge of starvation.
- Tom açlığın eşiğindeydi.
Tom carried Mary across the threshold.
- Tom Mary'yi eşikten taşıdı.
Tom picked Mary up the same way a man carries his new bride across the threshold and gave her a kiss on the cheek.
- Tom yeni gelinini eşikten taşıyan bir adamla aynı şekilde Mary'yi kaldırdı ve onu yanağından öptü.
Tom painted the window sills white.
- Tom pencere eşiklerini beyaza boyadı.