I'm inclined to believe Tom.
- Tom'a inanmaya eğilimliyim.
Tom didn't seem inclined to elaborate and I didn't really want to know all the details anyway.
- Tom ayrıntılara girmek için eğilimli görünmüyordu ve ben zaten bütün detayları gerçekten bilmiyordum.
He is apt to give vent to his feelings.
- O hislerini açığa vurmaya eğilimlidir.
Young people are apt to behave that way.
- Genç insanlar o şekilde davranmaya eğilimlidir.
If you disagree with him, he is liable to get angry.
- Ona katılmazsan, kızmaya eğilimlidir.
A newborn baby is liable to fall ill.
- Yeni doğmuş bir bebek hasta olmaya eğilimlidir.
I'm afraid my child might be prone to take drugs.
- Çocuğumun uyuşturucu almaya eğilimli olabileceğinden korkuyorum.
He is prone to getting excited.
- O heyecanlanmaya eğilimlidir.
You have a tendency to talk too fast.
- Çok hızlı konuşma eğiliminiz var.
Tom has a tendency to exaggerate.
- Tom'un abartma eğilimi var.
Chechens have inclinations towards independence.
- Çeçenlerin bağımsızlığa doğru eğilimleri var.
I don't have the time or the inclination.
- Zamanım ya da eğilimim yok.
This topic is trending on Twitter.
- Bu konu Twitter'da eğilim gösteriyor.
Will those trends continue?
- O eğilimler devam edecek mi?
Sami has propensity for violence.
- Sami'nin şiddete eğilimi var.
The Earth is tilted at an angle of 23.4 degrees.
- Dünya 23.4 derecelik bir açıyla eğilimlidir.
Tom tends to say the first thing that comes to his mind.
- Tom aklına gelen ilk şeyi söyleme eğilimindedir.
He has a natural bent for music.
- Onun müzik için doğal bir eğilimi var.
People tend to look at others with bias.
- İnsanlar diğerlerine ön yargı ile bakmak eğilimindedir.
If current trends continue, the language will likely die in the near future.
- Şimdiki eğilimler devam ederse, dil muhtemelen yakın gelecekte ölecektir.
Tom mübalağa etmeye meyillidir.
- Tom abartmaya eğilimlidir.