duyma

listen to the pronunciation of duyma
Türkisch - Englisch
{i} hearing

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

I can't abide hearing you cry so bitterly. - Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.

audition, sensation
feeling; sensation
(Ticaret) perception
feeling

Who can read the heroic deeds of brave men without a feeling of respect and admiration? - Kim saygı ve hayranlık hissi duymadan cesur insanların kahramanca eylemlerini okuyabilir?

auditon
audition
duymak
hear

The old man was hard of hearing. - Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.

He would be glad to hear that. - O, onu duymaktan mutlu olurdu.

duyma birimi
sensation unit
duyma eşiği
sensation level
duyma menzili
earshot
duyma siniri
acoustic nerve
duyma yeteneği
ear

I don't think you can gain his ear. - Senin onun duyma yeteneğini yükseltebileceğini sanmıyorum.

duy
heard

We heard the boy playing the violin. - Çocuğun Keman çaldığını duyduk.

Never have I heard anyone say a thing like that. - Herhangi birinin öyle bir şey söylediğini asla duymadım.

duymak
come to know
duy
(Elektrik, Elektronik) lamp base
duy
lamp socket
duymak
entendre
duymak
get

I'm getting sick of hearing you complain. - Şikayet ettiğini duymaktan bıkıyorum.

I'm getting tired of hearing you say that. - Bunu söylediğini duymaktan bıkıyorum.

duymak
get wind of
duymak
hear about

Tom didn't want to hear about all of Mary's problems, but he sat quietly and listened. - Tom Mary'nin problemlerinin tamamını duymak istemiyordu fakat sessizce oturdu ve dinledi.

It was a shock to hear about Tom's divorce. - Tom'un boşanması hakkında duymak bir şoktu.

duymak
sense
duymak
hear of

We were delighted to hear of his success. - Onun başarısını duymaktan mutlu olduk.

duymak
be aware of
duymak
wind
duymak
catch
duymak
take

He takes pride in his work. - O işinden gurur duymaktadır.

duymak
understand
duymak
aware of
koku duyma
smell
duy
point

We'd all be interested in your point of view. - Bakış açına hepimiz ilgi duyardık.

duy
female connector
Duy
light socket
duymak
to hear
duymak
to hear of
duymak
to hear from
gerek duyma
need to
duy
snout
duy
receptacle
duy
socket
duy
(electric light) socket
duy
holder
duymak
(his) owe
duymak
to feel (pride, joy, pleasure, sorrow). Duyduk duymadık demeyin! Don't say later that you haven't heard about it (because I'm going to tell you now). duymazlıktan gelmek to ignore, pretend not to have heard
duymak
to get word of
duymak
to feel, sense, perceive, experience
duymak
(sevgi) bear
duymak
to hear; to hear about, to hear of; to feel, to sense; to be aware of
duymak
to be aware of
duymak
feel
kendinden kuşku duyma
self doubt
zevk duyma korkusu
(Pisikoloji, Ruhbilim) hedonophobia
Türkisch - Türkisch
Duymak durumu
duy
Elektrik ampulünün takıldığı yivli yer
duy
Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer
duymak
Sezmek, fark etmek, hissetmek
duymak
Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
duymak
Sezmek, fark etmek, hissetmek: "Güzel olmasın, fakat ruhu olsun, bir şey duysun."- H. C. Yalçın
duymak
Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek: "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik."- B. R. Eyuboğlu
duymak
Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
duymak
Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket gibi fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
duymak
İşitmek, ses almak
duymak
Bir ruh durumu içine girmek
duymak
Bir ruh durumu içine girmek: "Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar."- R. N. Güntekin
duymak
İşitmek, ses almak: "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor."- Y. Z. Ortaç
duyma
Favoriten