duty; responsibility; obligation

listen to the pronunciation of duty; responsibility; obligation
Englisch - Türkisch

Definition von duty; responsibility; obligation im Englisch Türkisch wörterbuch

part
parça

Ölüm hayatın tamamlayıcı bir parçasıdır. - Death is an integral part of life.

Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. - Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.

part
kısım

İngiltere'nin birçok kısımlarını ziyaret ettim. - I visited many parts of England.

Onun bazı kısımları üzerinde anlaşamadı. - They could not agree on some parts of it.

part
taraf

Polis onu suçun bir taraftarı olarak görüyordu. - The police regarded him as a party to the crime.

Üçüncü bir taraf olarak pozisyon almaya niyetliyim. - I intend to take my position as a third party.

part
kısmen

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor. - Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.

Bu yol deprem sonucu kısmen yıkıldı. - This road was partly destroyed in consequence of the earthquake.

part
yarı

Matematik, yarın kalkarsan ve evrenin gittiğini keşfedersen yapmaya devam edebileceğin, bilimin bir parçasıdır. - Mathematics is the part of science you could continue to do if you woke up tomorrow and discovered the universe was gone.

Yarın arkadaşım için doğum günü partisi vereceğim. - I'm going to give a birthday party for my friend tomorrow.

part
ekseriya
part
görev

Tom zaten görevini yaptı. - Tom has already done his part.

Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum. - I try to do my part to help the community.

part
yan

Yandaki ev biraz gürültülü. Onların parti yapıp yapmadıklarını merak ediyorum. - The house next door is a bit loud. I wonder if they're throwing a party.

Japonca öğrenmenin zor yanı nedir? - What is the hard part of learning Japanese?

part
{f} ayır

İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler. - After ten years as business partners, they decided to part ways.

Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim. - I will love you for better for worse till death us do part.

part
fasıl
part
ayrılmak

Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi. - The day came at last when he had to part from her.

Kimsenin partiden ayrılmak için acelesi yoktu. - No one was in a hurry to leave the party.

part
{f} parçalanmak, ayrılmak; bölünmek
part
{f} tarakla ayırmak
part
(ial) parça (lı), kısmi
part
(fiil) ayırmak, tarakla ayırmak, ayrılmak, kopmak, elden çıkarmak
part
{i} parça, bölüm, kısım
part
{i} katkı. z. kısmen
part
{i} hisse, pay
Englisch - Englisch
part
duty; responsibility; obligation
Favoriten