He can't accommodate himself to his circumstances.
- O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
What would you do in this circumstance?
- Bu durumda siz ne yapardınız?
In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
In situations like these, it's best to remain calm.
- Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
It is difficult for me to handle the case.
- Durumla başa çıkmak benim için zor.
This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
The condition of the patients changes every day.
- Hastaların durumu her gün değişir.
The condition of the patient turned for the better.
- Hastanın durumu daha iyiye doğru yöneldi.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
Your speech was appropriate for the occasion.
- Konuşman duruma uygundu.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
These facts support my hypothesis.
- Bu durum hipotezimi destekliyor.
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
The common state of this matter is solid.
- Bu maddenin normal durumu katıdır.
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
There will be situations where no textbook answer will be available to guide you.
- Size rehberlik etmek için hiçbir ders kitabı cevabının mevcut olmayacağı durumlar olacaktır.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
Among other things, we talked about the weather.
- Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.
We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
- Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
Your way of looking at something depends on your situation.
- Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
Tom is in bad shape these days.
- Tom bugünlerde kötü durumda.
If the world weren't in the shape it is now, I could trust anyone.
- Dünya şimdi olduğu durumda olmasa, kimseye güvenemem.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
I'm going to lay aside that money for emergencies.
- Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
- Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.