If you want to discuss the situation, please let us know.
- Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.
In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
He can't accommodate himself to his circumstances.
- O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
In case of an earthquake, turn off the gas.
- Bir deprem durumunda, gazı kapatın.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
What's the status of my 2016 tax refund? - Benim 2016 vergi iadesi durumum nedir?.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
Would you please let me know what the status is right away?
- Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
He is content with his present state.
- Bugünkü durumundan memnundur.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
I'm not in a position to discuss that.
- Onu tartışacak durumda değilim.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
The common state of this matter is solid.
- Bu maddenin normal durumu katıdır.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
Among other things, we talked about the weather.
- Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.
I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
- Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.
- Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.
We are groping for a way out of the present situation.
- Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
This is a deplorable state of affairs.
- Bu üzücü bir durumdur.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
Broken glass lay scattered all over the road.
- Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
Friends is a popular sitcom that first aired in the '90s.
- Friends ilk kez 90'larda yayınlanmış popüler bir durum komedisidir.
I only wear a tie on special occasions.
- Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
Tom never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında Tom asla içki içmez.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
Dan was worried about Linda's state of mind.
- Dan, Linda'nın ruhsal durumu hakkında endişeliydi.
My poor state of mind made me distraught.
- Berbat ruhsal durumum beni çıldırttı.
Tom got an emergency call and had to leave work.
- Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
Tom made an emergency stop on the road.
- Tom yolda acil durum duruşu yaptı.
The general situation is advantageous to us.
- Genel durum bizim için avantajlı.
How do we deal with the current situation?
- Mevcut durumu nasıl ele alacağız?
The current situation is unsustainable.
- Mevcut durum sürdürülemezdir.
Even in the most difficult situations, Tom has never lost heart.
- En zor durumlarda bile, Tom asla cesaretini kaybetmedi.
Who can deal with this difficult situation?
- Bu zor durumla kim baş edebilir?
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
In some cases, mastectomy is prophylactic surgery - a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
- Bazı durumlarda, meme ameliyatı koruyucu bir ameliyattır- meme kanseri riski yüksek olduğu düşünülenler tarafından alınan bir önlem.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.