Definition von durmak im Türkisch Englisch wörterbuch
- stop
Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
- Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
Tom wanted to stop and think.
- Tom durmak ve düşünmek istedi.
- halt
- cease
- stand
Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
- Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
The first thing you must learn is to stand on your own ideas.
- Öğrenmeniz gereken ilk şey, kendi fikirleriniz üzerinde durmak.
- remain
- be
- (Dilbilim) call off
- wait
- surcease
- shut down
- suit
- pause
- subside
- (deyim) keep one's hands off
- stop over in
- abide
- dwell
- lingering
- be at a standstill
- grind to a halt
- go
- flow
- pass off
- (Konuşma Dili) hold one's head high
- sit
Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
- Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
- look
- linger
- land
- halt , stop
- hold on
- hold
- draw up
- with no reason, without provocation
- rest
There is no rest for the weary.
- Durmak yok yola devam.
- (saat) run down
- intermit
- (motor) pack up
- harp
- pull-in
- without having done anything wrong
- for no good reason
- to last, continue to exist, endure
- without making any effort
- pull up
- discontinue
- to continue to be in one's possession, exist as a possession, to (still) have
- come to a stop
- (Hukuk) to cease
- suddenly
- keep
The train was so crowded that I had to keep standing all the way.
- Tren o kadar kalabalıktı ki ben bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.
- stay
You have to stay away from them.
- Onlardan uzak durmak zorundasın.
You have to stay away from her.
- Ondan uzak durmak zorundasın.
- to continue to be (in a specified condition)
- draw rein
- to suit, go, appear, look
- endure
- to behave (in a specified way). Dur! Stop!/Wait! durup dinlenmeden without a break, continuously. durdu durdu da after having postponed the matter again and again: Durdu durdu da en iyisini buldu. He waited a long time but finally he got the best one. durup dururken
- come to a halt
- to stop, to cease, to halt; to remain, to stay; to suit, to go, to look; to wait; to come to rest; (yolculukta) to stop off (at/in); (sürücü, araba) to pull up, to draw up; (makine, motor) to pack up, to cut out; (araba motoru) to stall
- stall
- while there was no need for it. Dur durak/dinlen/otur yok. (Konuşma Dili) There is not a moment's peace. durduğu yerde
- let up
- to be or remain (at a place)
- cut out
- get up
- come to rest
- pack up
- lie
- go off
- still
- tarry
- durma
- {i} standstill
In 1679, Newton's work came to standstill after he suffered a nervous breakdown.
- 1679'da, o bir sinir krizi geçirdikten sonra Newton'un işi durma noktasına geldi.
After the first year, the patient's recovery slowed to a standstill.
- Birinci yıldan sonra, hastanın iyileşmesi durma noktasında yavaşladı.
- ayakta durmak
- stand
Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.
- Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar.
The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.
- Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.
- durma
- cessation
The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions.
- Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.
- durma
- {i} pause
- durmak (bir yerde)
- stand
- durmak için
- (Bilgisayar) stop after
- durmak yok
- no stopping
- durmak bilmeyen
- unresting
- durmak bilmez
- unstoppable
- durma
- {i} stay
You should stay away from him.
- Ondan uzak durmalısın.
I should stay away from here.
- Buradan uzak durmalıyım.
- uzak durmak
- keep away
- güzel durmak
- become
- aniden durmak
- stop short
- asılı durmak
- hang on
- ayakta durmak
- to stand
The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.
- Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.
The train was very crowded so I had to stand all the way to Ueno.
- Tren çok kalabalıktı bu yüzden Ueno'ya kadar bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.
- dur
- {f} stand
He always stands off when people are enthusiastic.
- İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.
Somebody is standing in front of his room.
- Biri odasının önünde duruyor.
- geri durmak
- to refrain from, abstain from (doing something)
- kambur durmak
- stoop
- sabit durmak
- hold still
- uzak durmak
- shun
- uzak durmak
- get out of
- ahırda durmak
- stable
- uzak durmak
- avoid
- bir yerde durmak
- stop off
- birden bire durmak (makine)
- die
- birdenbire durmak
- break off
- birdenbire durmak (makine)
- die
- dur
- (Bilgisayar) end
I stood at the end of the line.
- Sıranın sonunda durdum.
He stood at the end of the line.
- Sıranın sonunda durdu.
- durma
- (Askeri) stopping distance
- durma
- breakdown
In 1679, Newton's work came to standstill after he suffered a nervous breakdown.
- 1679'da, o bir sinir krizi geçirdikten sonra Newton'un işi durma noktasına geldi.
- durma
- shutdown
- durma
- (Sanat) posture
- durma
- (Pisikoloji, Ruhbilim) arrest
The cause of death was cardiac arrest.
- Ölüm sebebi ani kalp durmasıydı.
- durma
- (İnşaat) dwell
Tom focuses on the positive and doesn't dwell on the negative.
- Tom pozitif üzerinde odaklanır ve negatif üzerinde durmaz.
Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma!
- evde durmak
- stay at home
- rahat durmak
- behave oneself
- selam durmak
- (Askeri) present arms
- uslu durmak
- to be good
- uslu durmak
- be quiet
- uslu durmak
- good
- uslu durmak
- be good
- uslu durmak
- sit still
- uzak durmak
- skirt
- uzak durmak
- absent oneself from
- uzak durmak
- (deyim) freeze off
- uzak durmak
- abstain from
- uzak durmak
- (deyim) be at arm's length
- uzak durmak
- funk
- uzak durmak
- short-circuit
- uzak durmak
- (deyim) fight shy of
- uzak durmak
- stand clear of
- uzak durmak
- keep away from something
- uzak durmak
- stand back
- uzak durmak
- keep one's eyes off
- uzak durmak
- give a wide berth to
- uzak durmak
- (deyim) give a wide berth
- uzak durmak
- stand clear
- uzak durmak
- hold aloof
- uzak durmak
- stay out of
They wanted to stay out of international conflicts.
- Uluslararası tartışmalardan uzak durmak istediler.
- uzak durmak
- abstain
- uzak durmak
- keep one's distance from
- uzak durmak
- avoid somebody
- uzak durmak
- keep aloof from something
- uzak durmak
- keep one's hands off
- dur
- conk out
- dur
- {f} standing
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
These two are standing abreast.
- Bu ikisi yan yana duruyor.
- durma
- stoppage
- durma
- stopping
The bus went by without stopping.
- Otobüs durmadan gitti.
He would often work for hours without stopping.
- Durmadan sık sık saatlerce çalışırdı.
- durma
- halt
The car dove into the field and, after bumping along for a time, came to a halt.
- Araba tarlaya daldı ve bir süre sarsıldıktan sonra durma noktasına geldi.
The blue sports car came to a screeching halt.
- Mavi spor araba durma noktasına geldi.
- durma
- letup
- durma
- cessatton
- durma
- stand
You must stand in a line to buy the ticket.
- Bilet almak için sırada durmalısınız.
The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.
- Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık.
- durma
- rest
Sami worked at his father's restaurant, peeling potatoes for hours on end.
- Sami saatlerce durmadan patates soyarak babasının restoranında çalıştı.
There is no rest for the weary.
- Durmak yok yola devam.
- peşinde dolaşıp durmak
- dangle after smb
- divan durmak
- sofa to stop
- durma
- stop
This watch of mine never stops.
- Benim bu saatim asla durmaz.
You must not get off the train before it stops.
- Tren durmadan önce, inmemelisin.
- düz durmak
- to lie flat
- kadar durmak yok
- no stopping till
- kendi ayakları üzerinden durmak
- (deyim) Stand on one's own (two) feet, stand on one's own bottom
- meyveye durmak
- Bear fruit
- ordan oraya gezip durmak
- Stop there, and from there to visit
- uzak durmak
- Keep away from
- aklı durmak
- to be shocked, to be astonished
- akılı durmak
- to be openmouthed with astonishment
- alarga durmak
- to stand aloof from sb/sth
- alarga durmak
- slang to keep clear, stand back
- alargada durmak
- slang to stay away (from), keep clear (of)
- alesta durmak
- to stand ready
- aniden durmak
- to stop short
- arka ayakları üzerinde durmak
- beg
- asılı durmak
- hang
- asılı durmak
- be slung from
- asılı durmak
- latch on to
- asılı durmak
- poise
- avara durmak prov
- (for someone) to stand around idly
- ayakta durmak
- to stand, remain standing
- ayrı durmak
- stand aloof
- ayrı durmak
- stand apart
- ayrıntılar üzerinde durmak
- go over
- ayrıntılar üzerinde durmak
- go through
- aç durmak
- to do without food
- aç durmak
- to be without food
- açık durmak
- to stand aside, not to interfere
- bacaklarını açarak durmak
- straddle
- baston yutmuş gibi durmak
- be as stiff as a poker
- başında beklemek/durmak
- to stand watch over, watch carefully
- başında dikilip durmak
- to breathe down one's neck
- başında durmak
- to stand over
- başında durmak
- sit in
- benzini bitip durmak
- peter out
- bir yerde durmak (mola vb)
- stop at
- birden durmak
- stop short
- birdenbire durmak (bir yerde)
- stop short at
- birinden uzak durmak
- stand away
- boş durmak
- idle
- boş durmak
- to be without work, be unemployed
- buz gibi durmak
- (deyim) keep a straight face
- ciddi durmak
- keep a straight face
- damlayıp durmak
- drop away
- dengede durmak
- balance oneself
- dik durmak
- draw oneself up
- dik durmak
- to stand upright
- dik durmak
- stand upright
- dik durmak
- hold oneself erect
- dik durmak
- stick up
- dimdik ayakta durmak
- not to have been destroyed, to survive intact
- dimdik ayakta durmak
- not to collapse
- dimdik ayakta durmak
- draw oneself up
- dimdik durmak
- 1. to stand erect. 2. to hold fast to one's point of view
- dimdik durmak
- stand erect
- divan durmak
- to stand in a respectful position with hands folded in front. D
- dolanıp durmak
- to mill around
- dolap beygiri gibi dönüp durmak
- 1. to be caught in a monotonous routine. 2. to walk to and fro around a room
- dolaşıp durmak
- move about
- doğru durmak
- a) to stand straight b) to sit still, to behave oneself
- doğru durmak
- 1. to stand up straight, stand erect. 2. to sit still, be quiet
- dur
- hold on
- dur
- stop
A car stopped at the entrance.
- Girişte bir araba durdu.
At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack.
- Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.
- dur
- halt
The blue sports car came to a screeching halt.
- Mavi spor araba durma noktasına geldi.
It was because of the storm that the trains were halted.
- Fırtınadan dolayı trenler durduruldu.
- dur
- hist
- dur
- hold it
- dur
- nix
- dur
- hold
When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
- Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tut ve sarı çizginin içinde dur.
The rule holds good in this case.
- Kural bu durumda geçerlidir.
- dur
- whoa
- dur
- stall
He pushed the stalled car with all his might.
- O, bütün gücüyle durmuş arabayı itti.
Why are they stalling?
- Onlar neden duruyorlar?
- durma
- rest stop, pause
- durma
- stop, stopping
- durma
- full stop
- durma
- pose
Don't just stand. Pose!
- Sadece durma. Poz ver!
- durma
- stopping, cessation, halt