durmadan

listen to the pronunciation of durmadan
Türkisch - Englisch
continually
on
on and on

She walked on and on in the rain. - O durmadan yağmurda yürüdü.

She talked on and on about her family problems. - O, durmadan ailesinin sorunları hakkında konuştu.

continual
nonstop

Tom talked nonstop for three hours. - Tom üç saat boyunca durmadan konuştu.

I'm only interested in nonstop flights. - Ben sadece durmadan uçuşlarla ilgileniyorum.

night and day
repeatedly

She repeatedly said that she was innocent. - Durmadan masum olduğunu söyledi.

all the time, on and on, steadily, continuously, continually
away

I slept the whole afternoon away. - Tüm öğleden sonra durmadan uyudum.

on end

Sami worked at his father's restaurant, peeling potatoes for hours on end. - Sami saatlerce durmadan patates soyarak babasının restoranında çalıştı.

It rained three days on end. - Üç gün durmadan yağmur yağdı.

continuously
forever
without cease
steadily

We're steadily moving forward. - Durmadan ileriye gidiyoruz.

consistently
without ceasing
endlessly
for ever and ever
steady
ceaseless
without stopping
always
together

It snowed for many days together. - Hiç durmadan günlerce kar yağdı.

night
unflaggingly
ever
durmadan artmak
(fiyat) spiral up
durmadan değişen
kaleidoscopical
durmadan değişen
baffling
durmadan doğurmak
spawn
durmadan fikir değiştirme
chops and changes
durmadan karışmak
be always interfering
durmadan konuşmak
run on
durmadan vermek
ply with
durmadan vermek
ply
durmadan yapmak
keep on doing
durmadan yön değiştiren
choppy
durmadan çalışmak
hammer away
hiç durmadan
continually
dur
{f} stand

These two are standing abreast. - Bu ikisi yan yana duruyor.

Somebody is standing in front of his room. - Biri odasının önünde duruyor.

dur
(Bilgisayar) end

Once the complaining starts, it never ends. - Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.

It rained for several days on end. - Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.

hiç durmadan
night and day
hiç durmadan
at a stretch
hiç durmadan
day and night
dur
conk out
dur
{f} standing

Someone is standing behind the wall. - Birisi duvarın arkasında duruyor.

These two are standing abreast. - Bu ikisi yan yana duruyor.

dur
hold on
dur
stop

My house is close to a bus stop. - Evim otobüs durağına yakın.

At the Battle of Verdun, French forces stopped a German attack. - Verdun Savaşında,Fransız güçleri bir Alman saldırısını durdurdu.

dur
halt

Halt! Stay right where you are or I'll shoot! - Dur! Olduğun yerde kal, yoksa vururum!

It was because of the storm that the trains were halted. - Fırtınadan dolayı trenler durduruldu.

dur
hist
dur
hold it
dur
nix
dur
hold

Hold up, what do you think you're doing? - Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?

I wonder how Tom is holding up. - Acaba Tom'un durumu nasıl?

dur
whoa
dur
stall

He stalled the engine three times. - Üç kez motoru durdurdu.

A stalled car impedes traffic in the left lane. - Durmuş bir araba sol şeritte trafiği engelliyor.

hiç durmadan
together

It snowed for many days together. - Hiç durmadan günlerce kar yağdı.

Englisch - Englisch

Definition von durmadan im Englisch Englisch wörterbuch

DUR
Durango, a state of Mexico
dur
Duration How long the spell lasts, usually expressed in turns (T)
dur
Drug utilization review (DUR) is a process which evaluates particular drugs for use by a specific member This process is conducted using specific edits-designed by the health plan and our Pharmacy and Therapeutics (P&T) committee-which are programmed into RxWEST claims processing computer Examples of DUR edits include: pregnancy, therapeutic duplication, and age precautions, dose range, drug interaction precautions, and gender compliance
dur
Drug utilization review
dur
Major; in the major mode; as, C dur, that is, C major
dur
Said of a wine which is too acidic
dur
a kingdom on the Va'andao sea, capital Baianch
dur
Drug Use/Utilization Reviews
dur
Durham 1: 43 hm Canada
dur
see- DRUG UTILIZATION REVIEW
Türkisch - Türkisch
Ara vermeden, kesintisiz, sürekli: "Bir boş arsada davul zurna ile durmadan hora tepiliyor."- R. N. Güntekin
Ara vermeden, kesintisiz, sürekli
Englisch - Türkisch

Definition von durmadan im Englisch Türkisch wörterbuch

dur
(Bilgisayar) süre

Ben festival süresince Takayama'ya gitmek istiyorum. - I'd like to go to Takayama during festival time.

Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik. - He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears.

durmadan
Favoriten