I can't work with you standing there.
- Orada durarak seninle çalışamam.
Tom doesn't like it when people invade his personal space by standing too close to him.
- İnsanlar ona çok yakın durarak onun kişisel alanını istila ettiğinde Tom bunu sevmez.
He always stands off when people are enthusiastic.
- İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.
These two are standing abreast.
- Bu ikisi yan yana duruyor.
Once the complaining starts, it never ends.
- Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.
Let's wait for the rain to end!
- Yağmurun durmasını bekleyelim!
Someone is standing at the gate.
- Birisi kapıda duruyor.
I'm worn out, because I've been standing all day.
- Bütün gün ayakta durduğum için yoruldum.
Were the earth to stop revolving, what do you suppose would happen?
- Dünya dönmeyi durdursa,ne olacağını tahmin edersin?
My house is close to a bus stop.
- Evim otobüs durağına yakın.
It was because of the storm that the trains were halted.
- Fırtınadan dolayı trenler durduruldu.
Halt! Stay right where you are or I'll shoot!
- Dur! Olduğun yerde kal, yoksa vururum!
The rule holds good in this case.
- Kural bu durumda geçerlidir.
I wonder how Tom is holding up.
- Acaba Tom'un durumu nasıl?
Why are they stalling?
- Onlar neden duruyorlar?
He pushed the stalled car with all his might.
- O, bütün gücüyle durmuş arabayı itti.
Yazılım şirketi ekonomik durgunluk sürecinde büyük başarısızlığa uğradı.
- The software company collapsed during the recession.
Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik.
- He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears.