Kozue öğretmenin dersinin, donuk, sıkıcı ve sonsuz olduğunu düşündü.
- Kozue thought the teacher's lecture was dull, boring and endless.
Erik; düne kadar tanıdığım en donuk insan olan Emily'den daha donuk.
- Erik is duller than Emily who, until yesterday, was the dullest person I knew.
Sıkıcı bir konser sırasında, kahve benim uyanık kalmamı sağladı.
- The coffee enabled me to stay awake during the dull concert.
Açıkçası, onun konuşmaları her zaman sıkıcı.
- Frankly speaking, his speeches are always dull.
Bıçak o kadar kördü ki onunla eti kesemedim ve benim çakımı kullanmak zorunda kaldım.
- The knife was so dull that I couldn't cut the meat with it and I had to use my pocketknife.
Televizyon yaratıcı gücümüzü köreltebilir.
- Television can dull our creative power.
O tip bir kişi can sıkıcıdır.
- That type of person is dull.
Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.
- This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed.
He drinks to dull the pain.
A razor will dull with use.
Choose a dull finish to hide fingerprints.
Years of misuse have dulled the tools.
When does having a dull personality ever get you a girlfriend? Even if you get one, how does being dull help you keep a relationship for over a year?.
The widow was dressed in black.
- Dul kadın siyah giyinmişti.
He leaves a widow and a daughter.
- Dul bir kadın ve bir kız evlat bırakıyor.
Thousands of women were widowed by the war.
- Binlerce kadın, savaş tarafından dul bırakıldı.
Tom was widowed twice.
- Tom iki defa dul oldu.