Benden kuşkulanmak için sebebin olduğunu biliyorum.
- I know you have reason to doubt me.
Keşke benden kuşkulanmaktan vazgeçsen.
- I wish you would stop doubting me.
Onun doğru olduğundan şüphelenmek için her neden var.
- There is every reason to doubt that it is true.
Ondan şüphelenmek için bir nedenim var.
- I have a reason to doubt that.
Onun masum olduğuna kuşkusuz olarak inanıyorum.
- I believe beyond doubt that she is innocent.
Bob'ın benim doğum günü partime gelip gelmeyeceğinden kuşkuluyum.
- I doubt if Bob will come to my birthday party.
Tom'un şimdiye kadar antika arabasını satmayı düşündüğünden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider selling his antique car.
Onun bir avukat olup olmadığından şüpheliyim.
- I doubt if he is a lawyer.
Ben anadil olarak konuşan birinin bunu o şekilde söyleyeceğinden şüpheliyim.
- I doubt a native speaker would say it that way.
Bir yerli konuşucunun kendini bu şekilde ifade edip etmeyeceğinden şüpheliyim.
- I doubt whether a native speaker would express himself this way.
Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
- There is no room to doubt that he is a gifted artist.
Avukat onun masumiyetinden şüphe etti.
- The lawyer doubted her innocence.
Elbette o yeterince şüphe uyandırdı.
- Sure enough, he entertained doubts.
Ondan şüphe etmek hiç aklıma gelmedi.
- It never occurred to me to doubt him.
Dilbilgisel olarak hangi cümlenin doğru olduğundan kuşkulanıyorum.
- I doubt which sentence is grammatically correct.
Keşke benden kuşkulanmaktan vazgeçsen.
- I wish you would stop doubting me.
Hâlâ kuşkulu görünüyorsun.
- You still look doubtful.
Maçın sonucu kuşkulu.
- The result of the game is doubtful.
Kuşkusuz kendilerini tehdit altında hissediyorlar.
- No doubt they feel threatened.
O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.
- That car is no doubt in an awful condition.
Bayan Harris oğlunun geleceği hakkında çok şüpheli.
- Mrs. Harris is very doubtful about her son's future.
Onun geçip geçmeyeceği şüphelidir.
- It is doubtful whether he will pass.
Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
- Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
Şüphesiz onun yokluğunun farkındasın.
- You are doubtless aware of his absence.
Şüphesiz haberi duydun.
- Doubtless you have heard the news.
O kuşkusuz geç kalacak.
- He will doubtless be late.
Onun öldürüldüğü kuşkusuz.
- It is doubtless that he was murdered.
Onun dürüstlüğü şüphe götürmez.
- His honesty is beyond doubt.
Maçın sonucu kuşkulu.
- The result of the game is doubtful.
Oyunun sonucu şüpheli.
- The result of the game is doubtful.
Tom hala kararsız görünüyor.
- Tom still looks doubtful.
Hiç şüphesiz, büyüleyici bir andı bu.
- That was without doubt a magical moment.
Şüphesiz o, sınavda başarılı olacak.
- He will without doubt succeed in the exam.
He doubted that was really what you meant.
He fled, like Joseph, leaving it; but there, / I doubt, all likeness ends between the pair.
There was some doubt as to who the child's real father was.
With whom,’ seyde Sir Percivale, ‘shall I fyght?’ ‘With the moste douteful champion of the worlde .’.
The men, Dorothy thought, were about as old as Uncle Henry, for two of them had beards. But the little woman was doubtless much older. Her face was covered with wrinkles, her hair was nearly white, and she walked rather stiffly.
No doubt you can provide a better definition.
I knew beyond a shadow of a doubt that my 11-year-old sister would want to go to the Justin Bieber concert.
... OBAMA: Candy, there's no doubt that world demand's gone up, but our production is ...
... But after that, it feels like there's been some doubt about ...