dokundurma

listen to the pronunciation of dokundurma
Türkisch - Englisch
innuendo
allusion
skit
implicitness
adumbration
hint
sarcasm

He likes sarcasm a lot. - O, dokundurma yapmaktan çok hoşlanır.

This sarcasm is like tailored to your body. - Bu dokundurma vücudunuza uygun gibi.

allegory
implicit
dokundurmak
imply
dokundurmak
advert
dokundurmak
hint at
dokundurmak
drop
dokun
{f} touched

When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins. - Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir.

Have you ever touched a dolphin? - Hiçbir yunusa dokundun mu?

dokun
{f} finger

She touched me lightly on the nape of the neck with the tips of her fingers and it made me shudder. - O bana parmak uçları ile ensemin üzerine hafifçe dokundu ve bu beni ürpertti.

This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it. - Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.

dokun
got in touch
dokun
{f} touching

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful. - Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.

dokun
get in touch
dokun
{f} dab
dokun
{f} touch

Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful. - Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

dokun
{f} fingering
dokundurmak
allude
dokun
tender
dokundurmak
to hint about (something) to (someone)
dokundurmak
to make (something) touch (another thing)
dokundurmak
adumbrate
dokundurmak
jibe
dokundurmak
gibe
dokundurmak
to make touch; to let touch; to hint, to imply
dokundurmak
hint
dokundurmak
make touch
dokundurmak
to have (someone) roughed up
dokundurmak
foreshadow
dokundurmak
asperse
Türkisch - Türkisch
Dokundurmak işi
Dokundurmak
sürtmek
dokundurmak
Dokunmasını sağlamak
dokundurmak
Dokunmasını sağlamak: "Ayakkabıyı çıkaracak oldular, ben dokundurmuyorum ki adamlar çıkarsınlar."- M. Ş. Esendal
dokundurmak
Bir şeyi üstü kapalı ve sitem yollu hatırlatmak, tariz etmek
dokundurma
Favoriten