Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom looks distressed.
Açlık insanlar arasında büyük sıkıntıya neden oldu.
- Famine caused great distress among the people.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
Biz o gemiden bir tehlike sinyali aldık.
- We've got a distress signal from that ship.
Gemi bir tehlike sinyali gönderdi.
- The ship flashed a distress signal.
Tom sıkıntılı görünüyor.
- Tom seems distressed.
Tom çok sıkıntılıydı.
- Tom was very distressed.
Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.
- Tom hasn't complained of any discomfort.
Tom herhangi bir rahatsızlıktan şikayetçi değil.
- Tom hasn't complained of any discomfort.
Yaralanma veya rahatsızlığı önlemek için, vajinanın ilişkiden önce yağlanmış olduğundan emin olun.
- To avoid injury or discomfort, be sure that the vagina is lubricated before intercourse.
While sailing we heard silonce distress from radio.
O son derece üzücüydü.
- It was extremely distressing.
Bu acıklı bir hikaye.
- That is a distressing story.
O son derece üzücüydü.
- It was extremely distressing.
She distressed the new media cabinet so that it fit with the other furniture in the room.
Three ships were in distress that night.
I'm distressed that John hasn't answered my calls. I hope nothing bad happened to him on the way here.