That man standing over there is my father.
- Orada dikilen o adam benim babamdır.
According to an old Christmas custom, if a woman is caught standing under hanging mistletoe, a man may kiss her.
- Eski bir Noel geleneğine göre, eğer bir kadın dikilen ökseotunun altında dururken yakalanırsa, bir adam onu öpebilir.
Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire.
- Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.
An empty bag can't stand upright.
- Boş torba dik duramaz.
She stood bolt upright.
- O civatayı dik durdurdu.
He stared at the steep slope.
- O, dik yamaca bakakaldı.
The climb will be steep and difficult.
- Tırmanış dik ve zor olacak.
He drew some vertical lines on the paper.
- Kağıt üzerinde bazı dikey çizgiler çizdi.
The X-axis is the horizontal axis and the Y-axis is the vertical axis.
- X ekseni yatay eksendir ve Y ekseni dikey eksendir.
This monument was erected in February, 1985.
- Bu anıt, Şubat 1985'te dikildi.
The Berlin wall was erected in 1961.
- Berlin duvarı 1961'de dikildi.
Everyone's eyes were fixed upon her.
- Herkesin gözleri ona dikildi.
He fixed his eyes on me.
- Gözlerini bana dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
While driving, mind the potholes.
- Araba sürerken, çukurlara dikkat et.
Tom made a list of potential problems that we should watch out for.
- Tom dikkat etmemiz gereken potansiyel sorunların bir listesini yaptı.
Mom was busy with her sewing.
- Annem dikiş işleriyle meşguldü.
My mother gave me her sewing machine.
- Annem bana dikiş makinesini verdi.
There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep.
- Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.
I bought a new sewing machine.
- Ben, yeni bir dikiş makinesi satın aldım.
How beautiful my sewn drapes are.
- Dikili perdelerim ne kadar güzel.
He sewed a dress for me.
- O benim için bir elbise dikti.
Mary sewed her own costume.
- Mary kendi kostümünü dikti.
Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch.
- Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.
Mother transplanted the flowers to the garden.
- Annem çiçekleri bahçeye dikti.
Can you sew on these buttons for me?
- Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?
Do you have a needle to sew on these buttons?
- Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?
The doctor gave her four stitches.
- Doktor ona dört dikiş attı.
She needed five stitches.
- Ona beş dikiş atıldı.
She watched the birds intently and joyfully.
- Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.
Tom is listening intently.
- Tom dikkatle dinliyor.
The higher we climbed, the steeper became the mountain.
- Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.
Tom planted three apple trees in his yard.
- Tom bahçesine üç elma ağacı dikti.
The gardener planted a rose tree in the middle of the garden.
- Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.
Tom's a stiff-necked old man.
- Tom dik kafalı yaşlı bir adam.
It is hard for an empty sack to stand straight.
- Boş bir çuvalın dik durması zordur.
In hopes of attaining superhuman powers, Christopher Columbus once stared at the sun for five minutes straight. It didn't work.
- İnsanüstü güçlere ulaşmak umuduyla, Kristof Kolomb bir zamanlar beş dakika güneşe doğruca dik dik baktı.İşe yaramadı.
This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters.
- Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.
The boxes are rectangular, not square.
- Kutular dikdörtgendir, kare değil.
A square is both a rectangle and a rhombus.
- Bir kare hem dikdörtgen hem de eşkenar dörtgendir.