dikerek

listen to the pronunciation of dikerek
Türkisch - Englisch
(Tekstil) sewing
stitching
potting
tailoring
suturing
dik
perpendicular

Dancing is a perpendicular expression of a horizontal desire. - Dans, yatay arzunun dikey bir ifadesidir.

dik
upright

An empty bag can't stand upright. - Boş torba dik duramaz.

She stood bolt upright. - O civatayı dik durdurdu.

dik
steep

The climb will be steep and difficult. - Tırmanış dik ve zor olacak.

Watch your step. The stairs are steep. - Adımına dikkat et, merdivenler diktir.

dik
{s} vertical

Tango is the vertical expression of a horizontal desire. - Tango, yatay arzuların dikey anlatımıdır.

He drew some vertical lines on the paper. - Kağıt üzerinde bazı dikey çizgiler çizdi.

dikerek kapatmak
stitch up
dikerek tutturmak
sew on
dik
erect

This monument was erected in February, 1985. - Bu anıt, Şubat 1985'te dikildi.

An immense monument was erected in honor of the eminent philosopher. - Büyük filozofun şerefine muazzam bir anıt dikildi.

dik
(Biyokimya) longitudinal
dik
perpendicular to
dik
fixed

Everyone's eyes were fixed upon her. - Herkesin gözleri ona dikildi.

He fixed his eyes on me. - Gözlerini bana dikti.

dik
abrupt
dik
scarped
dik
{f} potting
dik
stick up
dik
{f} transplanted

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

dik
{f} pot

Tom made a list of potential problems that we should watch out for. - Tom dikkat etmemiz gereken potansiyel sorunların bir listesini yaptı.

Watch out! There's a pothole in the road. - Dikkat et! Yolda çukur var.

dik
sew

There is a sewing machine and an ironing board in the room where Tom used to sleep. - Tom'un eskiden uyuduğu odada bir dikiş makinesi ve bir ütü masası var.

Mom was busy with her sewing. - Annem dikiş işleriyle meşguldü.

dik
{f} sewing

She is sewing a dress. - O bir elbise dikiyor.

My mother gave me her sewing machine. - Annem bana dikiş makinesini verdi.

dik
{f} stitching
dik
endwise
dik
{f} sewn

How beautiful my sewn drapes are. - Dikili perdelerim ne kadar güzel.

dik
{f} sewed

Mary sewed her own costume. - Mary kendi kostümünü dikti.

He sewed a dress for me. - O benim için bir elbise dikti.

dik
transplant

Tom carefully transplanted the tiny tomato seedlings into his vegetable patch. - Tom sebze bahçesine minik domates fidelerini dikkatlice dikti.

Mother transplanted the flowers to the garden. - Annem çiçekleri bahçeye dikti.

dik
endways
dik
{f} transplanting
dik
{f} suture
dik
sew on

Can you sew on these buttons for me? - Sen bu düğmeleri benim için dikebilir misin?

Do you have a needle to sew on these buttons? - Bu düğmeleri dikmek için bir iğnen var mı?

dik
{f} stitch

The doctor gave him four stitches. - Doktor ona dört dikiş attı.

She needed five stitches. - Ona beş dikiş atıldı.

dik
implant
dik
{f} suturing
dik
intent

Tom stared at Mary intently. - Tom dikkatle Mary'ye baktı.

She watched the birds intently and joyfully. - Kuşları dikkatle ve sevinçle izledi.

dik
{s} up
dik
{s} arduous
dik
steeper

The higher we climbed, the steeper became the mountain. - Ne kadar yükseğe tırmanırsak dağlar o kadar dik olur.

dik
{f} plant

In order to make us and everyone else remember this day, I ask everyone to plant a tree with us. - Bize ve başka herkese bu günü hatırlatmak için, bizimle birlikte herkese bir ağaç dikmesini rica ediyorum.

The gardener planted a rose tree in the middle of the garden. - Bahçıvan bahçenin ortasına bir gül ağacı dikti.

dik
precipitous
dik
sheer
dik
straight, upright, erect (in standing)
dik
(açı) right
dik
rapid
dik
(Geometri) right
dik
stiff

Tom's a stiff-necked old man. - Tom dik kafalı yaşlı bir adam.

dik
sharp, biting (remark)
dik
bluff
dik
upstanding
dik
straight

It is hard for an empty sack to stand straight. - Boş bir çuvalın dik durması zordur.

I've heard that sitting up straight is bad for your back. - Dik oturmanın sırtın için zararlı olduğunu duydum.

dik
uprightly
dik
bold

This morning at the station, her attention was caught by a poster with bold letters. - Bu sabah istasyonda, kalın harfli bir afiş onun dikkatini çekti.

dik
perpendicular, vertical; straight, upright, erect; steep, rapid, precepitous; intent, fixed, penetrating; right
dik
fixed, penetrating, intent (look)
dik
(saç) rough
dik
jagged
dik
stand up
dik
square

The boxes are rectangular, not square. - Kutular dikdörtgendir, kare değil.

Some important geometric shapes are the triangle, the square, the rectangle, the circle, the parallelogram and the trapezium. - Bazı önemli geometrik şekiller üçgen, kare, dikdörtgen, daire, paralelkenar ve ikizkenar yamuktur.

dik
horny
dik
darn
dik
standup
dik
plumb
dik
endlong
dik
darning
gözlerini dikerek
fixedly
Türkisch - Türkisch

Definition von dikerek im Türkisch Türkisch wörterbuch

DÎK
(Osmanlı Dönemi) Darlık, sıkıntı. Gam. Kalbe sıkıntı veren
DİK
(Osmanlı Dönemi) Horoz
dik
Sert, kalın, tok
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
dik
Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
dik
Ters, aksi
dik
Horoz
dik
Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan: "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda."- N. Cumalı
dik
Sert
dik
Yatık durmayan, sert
dik
Eğimi dike yakın olan: "Dik bir dereye indiler."- Ö. Seyfettin
dik
Buğday tanesine keşkekliğe çeviren su değirmeni
dik
Derin duvar
dik
Sert (bakış)
dik
Kaba, yersiz (davranış): "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı."- H. E. Adıvar
dik
Sert, kalın, tok (ses): "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler."- A. İlhan
dik
Ters, aksi (söz)
dik
Kaba, yersiz
dik
Eğimi dike yakın olan
dikerek
Favoriten