Bilim adamları bunu farklı şekilde yorumluyor.
- Scientists interpret it differently.
Farklı şekilde tepki vermeliydim.
- I should've reacted differently.
Değişiklik olsun diye neden farklı bir şey denemiyorsun?
- Why not try something different for a change?
Tom değişik bir cevap verdi.
- Tom gave a different answer.
İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
- Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Bu düşündüğümden farklı.
- This is different from what I thought.
Farklı dillerde bir sürü cümle ekleyebilirim.
- I can add many sentences in different languages.
Farklı olmak istemiyorum.
- I don't want to be different.
Sen her zaman farklı olmak zorundasın.
- You always have to be different.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Çok sayıda çeşitli kurabiyeler var.
- There are many different types of cookies.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Jimmy'nin resimleri diğer insanlarınkinden farklıydılar.
- Jimmy's pictures were different from other people's.
O diğer çocuklardan her zaman farklıydı.
- He was always different from other children.
Çılgınlık, sonuçların farklı olacağını umarak, aynı deneyimi tekrarlamaktır.
- Madness is repeating the same experience, expecting the results to be different.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
- Tom and Mary left through different doors.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
... it differently. I would've said this, I would've said, "This machine, the Super Collider, ...
... differently. ...