Farklı olmak istemiyorum.
- I don't want to be different.
Tom farklı olmak istiyor.
- Tom wants to be different.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Çılgınlık, sonuçların farklı olacağını umarak, aynı deneyimi tekrarlamaktır.
- Madness is repeating the same experience, expecting the results to be different.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Tom değişik bir cevap verdi.
- Tom gave a different answer.
Değişik ülkelerden geliyoruz.
- We come from different countries.
Tom başka herhangi birinden çok farklı değil.
- Tom isn't very different from anybody else.
İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu!
- Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!
İngiliz İngilizcesi ve Amerikan İngilizcesi arasında bazı farklar vardır.
- There are some differences between British English and American English.
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
Senin fikirlerin benimkinden farklı.
- Your ideas are different from mine.
Bu düşündüğümden farklı.
- This is different from what I thought.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Üniformalar okuldan okula farklılık gösterir.
- Uniforms differ from school to school.
Senin fikrin onunkinden nasıl farklılık gösteriyor?
- How does your opinion differ from his?
Farklı şekilde tepki vermeliydim.
- I should've reacted differently.
Tom işleri farklı şekilde yapmalıydı.
- Tom should have done things differently.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Tom'un ve benim farklılıklarımız var.
- Tom and I have our differences.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
- Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
- A musician can appreciate small differences in sounds.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.
- You can get to her house in a variety of different ways.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Jimmy'nin resimleri diğer insanlarınkinden farklıydılar.
- Jimmy's pictures were different from other people's.
Tom'u ilk kez gördüğümde, onun şimdiye kadar karşılaştığım diğer bir erkekten farklı olduğunu biliyordum.
- When I first laid eyes on Tom, I knew he was different from any other man I'd ever met.
Zehirli sarmaşık ve zehirli meşe bitkiler arasındaki nasıl ayrım yapacağınızı biliyor musunuz?
- Do you know how to differentiate between poison ivy and poison oak plants?
Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
- Tom and Mary left through different doors.
Yazar Hollandalı ve Amerikalı öğrencilerle çalışırken hangi kültürel farklılıkları buldu?
- What cultural differences did the author find in working with Dutch and American students?
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Senin cevabın benimkinden farklıdır.
- Your answer differs from mine.
O bakımdan benim görüşüm sizinkinden farklıdır.
- In that respect, my opinion differs from yours.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
... it is imaginable that living standards would differ by more than a factor of 100 from where ...
... destiny over what we install on our computers. Both sides want control, they just differ ...