devam etmeme

listen to the pronunciation of devam etmeme
Türkisch - Englisch
(Ticaret) discontinuation
{n} a breaking off, breach, separation, want of union of parts
Inconvenient; troublesome; incommodious
Disadvantage; inconvenience
To discommode
To deprive of commonable quality, as lands, by inclosing or appropriating
the act of discontinuing or breaking off; an interruption (temporary or permanent)
Deserving, disapprobation or blame
To put inconvenience; to incommode; to trouble
{i} pause, interruption, cessation
Breach or interruption of continuity; separation of parts in a connected series; discontinuance
To deprive of privileges
A lack of common possessions
Blame; censure; reproach
To deprive of a commission or trust
One who discommends; a dispraiser
To deprive of the right of common
To expose to censure or ill favor; to put out of the good graces of any one
devam etmemek
discontinue
devam et
go on

My father would not permit me to go on to college. - Babam üniversiteye devam etmeme izin vermezdi.

You have to go on without me. - Bensiz devam etmelisin.

devam et
go ahead!

Go ahead and unwrap your gift. - Devam et ve hediye paketini aç.

You should go ahead and do it, just like you said you would. - Devam etmelisin ve onu yapmalısın, tam yapacağını söylediğin gibi.

devam et
keep it up

You are doing very well. Keep it up. - Çok iyi yapıyorsun. Devam et.

devam et
{f} go ahead

Go ahead and unwrap your gift. - Devam et ve hediye paketini aç.

By all means. Go ahead. - Kesinlikle. Devam et.

devam et
(Bilgisayar) continue

I've decided to continue studying. - Ben eğitime devam etmek için karar verdim.

Corporate bankruptcies continued at a high level last month. - Şirket iflasları geçen ay yüksek bir düzeyde devam etti.

devam et
(Bilgisayar) continue anyway
devam et
right on

Tom just kept right on talking. - Tom hemen konuşmaya devam etti.

devam et
(Bilgisayar) resume

Tom resumed speaking. - Tom konuşmaya devam etti.

He resumed his work after a short break. - Kısa bir moladan sonra işine kaldığı yerden devam etti.

devam et
{f} continuing

Tom said investigations were continuing. - Tom soruşturmaların devam ettiğini söyledi.

Poverty prevented him from continuing his studies. - Fakirlik onun çalışmalarına devam etmesini engelledi.

devam et
keep going

Keep going straight through the village. - Köyün içinden doğru gitmeye devam et.

Stay cool and keep going. - Sakin ol ve gitmeye devam et.

devam et
{f} continued

Black Americans continued to suffer from racism. - Siyah Amerikalılar, ırkçılıktan dolayı acı çekmeye devam ettiler.

Tom continued to study French for another three years. - Tom üç yıl daha Fransızca çalışmaya devam etti.

devam et
kept going
devam et
kept on

Bill kept on crying for hours. - Bill saatlerce ağlamaya devam etti.

Ken kept on singing that song. - Ken o şarkıyı söylemeye devam etti.

devam et
soldier on
devam et
keep on

It's useless to keep on thinking any more. - Artık düşünmeye devam etmek işe yaramaz.

Please keep on working even when I'm not here. - Burada olmadığım zaman bile lütfen çalışmaya devam et.

devam et
{f} ongoing
devam et
{f} attending

I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break. - Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.

Poverty prevented him from attending school. - Yoksulluk onun okula devam etmesini engelledi.

devam et
get on with it
devam et
soldieron
devam et
soldier#on
devam etmemek
stop
devam etmemek
cut
devam etmemek
(Hukuk) cease
devam etmeme
Favoriten