Tom azimli ve çalışkan.
- Tom is determined and hard-working.
Tom azimli bir adamdır.
- Tom is a determined man.
Tom'un yüzünde bir kararlılık ifadesi vardı.
- Tom had a look of determination on his face.
Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.
- It requires just a little determination.
Ben senin azim ve kararlılığına hayranım.
- I admire your perseverance and determination.
Bilimsel çalışmalar yoluyla bu kayaların yaşını belirlemek olanaklıdır.
- It is possible to determine the age of these rocks through scientific studies.
Olayın nedenini belirlemek için bir gerçeği bulma komitesi kuruldu.
- A fact-finding committee was set up to determine the cause of the incident.
O, ne pahasına olursa olsun işi bitirmeye kararlıydı.
- He was determined to finish the work at any cost.
Tom Mary'i öldürmeye kararlıydı.
- Tom was determined to kill Mary.
Tom'un yüzünde bir kararlılık ifadesi vardı.
- Tom had a look of determination on his face.
Tom'un güçlü bir kararlılığı var.
- Tom has strong determination.
Avukat eylemin rotasını belirledi.
- The lawyer determined his course of action.
Seyahat için tarihi belirlediler.
- They determined the date for the trip.
Önce ne yapılacağına karar vermeliyiz.
- We should determine what is to be done first.
Seyahat için tarihi belirlediler.
- They determined the date for the trip.
Yaşamlarımız çevremiz tarafından belirlenir.
- Our lives are determined by our environment.
Bu durumda belirleyici faktör neydi?
- What was the determining factor in this case?
Yatmadan önce bu bulmacayı çözmeye karar verdim.
- I'm determined to solve this puzzle before I go to bed.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
Yatmadan önce bu bulmacayı çözmeye karar verdim.
- I'm determined to solve this puzzle before I go to bed.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
O, niyetinde oldukça kararlıydı.
- He was quite decided in his determination.