You have to work harder on your Japanese studies.
- Japonca derslerini daha sıkı çalışmak zorundasın.
After supper, he studies his lessons for three hours.
- Yemekten sonra, üç saat boyunca, o derslerini çalışır.
She takes piano lessons once a week.
- Haftada bir kez piyano dersleri alır.
She takes singing and dancing lessons, not to mention swimming and tennis lessons.
- O, müzisyenlik ve dansçılık dersleri alıyor; yüzme ve tenis derslerini saymıyorum.
Don't speak in the middle of a lesson.
- Dersin ortasında konuşma.
The lesson is science.
- Dersimiz fen bilgisi.
You must not speak Japanese during the class.
- Ders sırasında Japonca konuşmamalısınız.
The mathematics class is good.
- Matematik dersi iyidir.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
- Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
We study many subjects in high school.
- Lisede birçok konuda ders alıyoruz.
Physics is my weak subject.
- Fizik benim zayıf dersim.
Instructional videos are a key component of many online courses.
- Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.
Did you understand the moral of this story?
- Bu hikayeden alınacak dersi anladın mı?
What's the moral of the story?
- Hikayeden alınacak ders nedir?
Tom went to talk to Mary as soon as the period ended.
- Ders saati biter bitmez Tom Mary ile konuşmaya gitti.
We have French in third period.
- 3. dönemde Fransızca dersimiz var.
In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
- Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
Our principal does no teaching.
- Okulu müdürümüz derse girmez.
We should follow his example.
- Biz onun dersini izlemeliyiz.