Tom acted happy, but deep inside he was sad.
- Tom mutlu gibi davranıyordu fakat derinlerde üzgündü.
Tom behaved like he was happy, but deep inside, he was very sad.
- Tom mutlu gibi davranıyordu fakat o derinlerde üzgündü.
The leftist is antagonistic to the concept of competition because, deep inside, he feels like a loser.
The pond is 3 meters deep.
- Gölet üç metre derinliğindedir.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
Tom sighed profoundly.
- Tom derinden içini çekti.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.