derinleşme

listen to the pronunciation of derinleşme
Türkisch - Englisch
(Hukuk) deepening
A decrease in the central pressure of a pressure system Usually applied to a low rather than to a high
{i} process of becoming or making deeper or more profound
A meeting held to discuss a Bahá'í book or teaching at an advanced level
a process of becoming deeper and more profound
accumulating and becoming more intense; "the deepening gloom"; "felt a deepening love"; "the gathering darkness"; "the thickening dusk"
present participle of deepen
Used in describing the history of a low pressure system or an area of cyclonic circulation, it means a decrease in the central pressure of the system Although it usually describes the action of a pressure system on a constant pressure chart, it also means a surface low is increasing in cyclonic circulation and acquiring more energy The opposite of filling
derinleşmek
{f} deepen
derin
{s} deep

Is there any end in sight to the deepening economic crisis? - Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?

The Mississippi River is deep and wide. - Mississippi Nehri derin ve geniştir.

derin
profound

She fell into a profound sleep. - O derin bir uykuya daldı.

It had a profound effect on me. - Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.

derin
extensive
derin
deeper
derin
profoundness
derin
deep-seated
derin
abstruse
derin
intimate
derin
deed
derin
thorough
derin
full
derin
abysmal
derin
recondite
derin
deep-rooted
derin
exquisite
derin
fathomless
derin
(Tıp) profundus
derin
(uyku) sound
derin
bottom, depth
derin
religious

Layla had deep religious convictions. - Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.

derin
deep; profound; (uyku) sound, deep; extensive, deep, thorough
derin
(Tıp) house
derin
home
derinleşmek
to specialize in (a field of study)
derinleşmek
(for sound) to fade away with distance
derinleşmek
to deepen, to become deep
derinleşmek
to deepen, get deep
Türkisch - Türkisch
Derinleşmek durumu
Derin
(Osmanlı Dönemi) SÜHBE
Derin
(Hukuk) AMİK
derin
Yoğun: "Bu büyük köşkü derin bir sessizlik kapladı."- M. Ş. Esendal
derin
Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan
derin
Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan
derin
Yoğun
derin
İçten gelen
derin
Yüzeyden içeri inen
derin
Uzun süren
derin
Uyanılması güç, ağır
derin
Uyanılması güç, ağır (uyku)
derin
Uzun süren: "Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi."- P. Safa
derin
Dip
derin
Ayrıntıya önem verilerek hazırlanan
derin
Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan: "Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor."- Ö. Seyfettin
derin
Dip: "Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde."- Y. K. Beyatlı
derin
Ayrıntıya önem verilerek hazırlanan: "Üzerindeki tesirleri ölçmek için derin tetkikler yapmak lazımdır."- F. R. Atay. İçten gelen
derinleşmek
Derin duruma gelmek: "Akşamları derinleşen duygularım vakarlı ve içli lisanıyla konuşmaya başlardı."- A. Ş. Hisar
derinleşmek
Bir konuda köklü, sağlam bilgi edinmek, bilgisini genişletmek
derinleşmek
Ses kaynağı uzaklaşarak az duyulur duruma gelmek
derinleşmek
Derin duruma gelmek
derinleşmek
Ses kaynağı uzaklaşarak az duyulur duruma gelmek: "Şimdi uzaklaşan yörük hayvanlarının derinleşen çıngırak seslerini işitiyor."- Ö. Seyfettin
derinleşme
Favoriten