Tom is deeply in love with Mary.
- Tom Mary'ye derinden âşık.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
The pond is 3 meters deep.
- Gölet üç metre derinliğindedir.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.