The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
The Mississippi River is deep and wide.
- Mississippi Nehri derin ve geniştir.
Tom sighed profoundly.
- Tom derinden içini çekti.
This book profoundly impressed me.
- Bu kitap beni derinden etkiledi.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.
Tom is a deep-sea diver.
- Tom derin deniz dalgıcıdır.
Do you have deep sea phobia?
- Derin deniz fobisine sahip misin?
Very little is known about the deep sea.
- Derin deniz hakkında çok az şey biliniyor.
Tom gazed deeply into Mary's eyes.
- Tom Mary'nin gözlerine derin derin baktı.
Just between us, he doesn't think very deeply.
- Sadece bizim aramıza, o çok derin derin düşünmez.
We have a freezer in the basement.
- Bodrumda bir derin dondurucumuz var.
Do you have a freezer?
- Bir derin dondurucun var mı?
The old bear is fast asleep.
- Yaşlı ayı derin uykuda.
The old man was fast asleep when the bear came.
- Ayı geldiğinde yaşlı adam derin uykudaydı.
This lake is the deepest in Japan.
- Japonya'da bu göl en derin göldür.
This lake is the deepest in this country.
- Bu göl bu ülkede en derindir.
It had a profound effect on me.
- Benim üzerimde çok derin bir etkisi vardı.