Kaza onları mutluluklarından mahrum etti.
- The accident deprived them of their happiness.
Seni haklarından mahrum etmeye çalışmıyorum.
- I'm not trying to deprive you of your rights.
Kaza onu görme yeteneğinden mahrum bıraktı.
- The accident deprived him of his sight.
Bir trafik kazası onu sol elini kullanmaktan mahrum etti.
- A traffic accident deprived him of the use of his left hand.
Savaş onları mutluluktan yoksun bıraktı.
- The war deprived them of their happiness.
Yangın bizi varlığımızdan yoksun bıraktı.
- The fire deprived us of our property.
Yoksulluk, oğlanı eğitimden mahrum etti.
- Poverty deprived the boy of education.
Hükümet onu bütün haklarından mahrum etti.
- The government deprived him of all his rights.
Bir trafik kazası onu sol elini kullanmaktan mahrum etti.
- A traffic accident deprived him of the use of his left hand.
If we had been deprived of it, the most serious consequence would be that we'd be deprived of philosophy.